Fareli Köyün Kavalcısı

Uzun zaman evvel uzak diyarlardan birinde bir köy varmış. Köyde yaşayan insanların en büyük problemi farelermiş. Ay aman fare! Her mutfakta bu sözleri duymak mümkünmüş. Kilerde ve ambarlarda her şeyi yiyip hiç yiyecek bırakmıyorlarmış.

Bazen fareler sürüler halinde insanlara da saldırıyor, insanları yere bile düşürebiliyormuş. Dükkanları da istila ediyorlarmış. Esnaf süpürgelerle onları kovmaya çalışıyormuş. Ama fareler sanki insanlarla alay ediyormuş.

Köy halkı bu musibetten kurtulmak için tüm kedileri getirmiş. Fakat fareler öyle saldırganmış ki, fareler kedilerden değil, kediler farelerden kaçıyormuş. İnsanlar arasında en çok şu konuşmalar geçmekteymiş.

Üç günden beri hiçbir şey yiyemedik, açlıktan öleceğiz, seni duyamıyorum, fareler çok gürültü yapıyor.

Köy sakinleri Pazar yerinde toplanmış, bu meseleye çare aramaya çalışmış. Sonunda köyün muhtarına gidip şikayet etmeye karar vermişler. Muhtar tombul ve güler yüzlü bir adammış. Köylüyü çok severmiş ama onun da bu sorunu çözmek için aklına bir şey gelmiyormuş.

Köyün muhtarı olarak bu soruna bir çözüm bulmalısınız diye bağırmış köylüler. O sırada güzel bir kaval sesi duyulmuş. Köy muhtarı hiddetlenmiş. Biz burada büyük bir sorunla uğraşırken kim kaval çalıyor diye bağırmış.

Kavalı çalan benim demiş. Dost görünen tuhaf giyimli genç adam.

Muhtara, gördüğüm kadarıyla zor durumdasınız. Sizi bu farelerden kurtarabilirim demiş.

Köy muhtarı da bu kavalla mı diye yanıtlamış. Delikanlı yüzünde tuhaf bir gülümsemeyle, evet fareleri büyüleyip köyünüzden uzaklaştırabilirim demiş. Bu ilginç tavırlı, kaval çalan genç çok güvenilir görünüyormuş. Tüm köy halkı ona inanmış.

Köy muhtarı, tamam bir dene bakalım demiş. Eğer başarırsam karşılığında bin altın isterim diye yanıt vermiş Kavalcı. Muhtar da bu çok fazla asla olmaz diye karşı çıkmış. İyi o zaman hoşça kalın diyerek yürümeye başlamış Kavalcı.

Köy halkından biri bağırmış. Bence Kavalcı’ya bir şans verelim. Bunun üzerine herkes evet bırakalım şansını denesin demiş. O zaman köy muhtarı istemeyerek de olsa kabul etmiş. Kalabalıktan uzaklaşırken, Kavalcı bir kere daha hatırlatmış. Sözünüzü tutmayı sakın unutmayın Muhtar Bey.

Genç adam hemen kaval çala çala sokaklarda dolaşmaya başlamış. Dört bir yandan giderek yükselen bir uğultu duyulmuş. Binlerce fare dans ederek kavalcıyı takip etmeye başlamış. Kavalcı köyden çıkıp ırmağa doğru ilerlemiş. Bütün fareler de onu takip etmiş.

Kavalcı suya girmiş ve esrarlı melodisini çalmaya devam etmiş. Fareler büyülenmiş şekilde onun arkasından suya atlayıp boğulmuş. Sadece bir tanesi karşı kıyıya kadar yüzüp kurtulabilmiş. O da o köye uğramamaları için öteki fareleri ikaz etmeye gitmiş.

Kavalcı köye dönünce ahali etrafına toplanmış. Köylüler sevinç içindeymiş. Köy farelerden kurtulmuş. Genç Kavalcı, köyünüzü farelerden temizledim. Söz verdiğiniz bin altını verebilirsiniz artık demiş. Muhtar yanlış anlamış gibi müzisyenin avcuna sadece bir altın bırakmış. Anlaşmamız böyle değildi. Bana bir değil bin altın vermelisiniz diye çıkışmış genç adam.

Anlaşmamız farelerin sizin kendi ellerinizle yok etmeniz durumunda geçerliydi. Oysa fareler kendi kendilerini ırmağa atladılar. Bunun için mi bin altın istiyorsun? Asla vermem demiş köy muhtarı.

Kavalcının yüzü sinirden kıpkırmızı olmuş. Beni kandırdınız diye bağırmış. Hepiniz muhtarın bana verdiği sözü duymuştunuz, öyle değil mi demiş.

Köy halkı da, sakin ol, bu kadar açgözlü olma. Biz de daha yiyecek alacağız. Sana verecek bin altınımız yok. Fareler gitti, gitme sırası şimdi sende diye cevaplamışlar.

Kavalcı nankör köy halkını öfkeyle süzmüş. Bu yalanlarınızdan pişman olacaksınız diye söylenmiş ve köyü terk etmiş. Bir süre sonra halk fareleri tamamen unutmuş. Köylüler büyük bir ziyafet için hazırlanıyormuş. Kavalcı köyün yakınlarında bir yerde oturmuş, kaval çalmaya başlamış. Kavalın sesi köye ulaşmış.

Köyde erkek kız ne kadar çocuk varsa evlerinden fırlayıp sihirli müziğin geldiği yöne koşmaya başlamış. Kavalcı bütün çocuklar gelinceye kadar çalmış. Sonra çocuklarla birlikte nehir kıyısını takip edip büyük bir dağın eteğine kadar yürümüşler.

Orada iri bir kaya yollarını kapatmış. Kaya kenara yuvarlanmış. Açılan yerden kavalcı ve çocuklar karanlık bir mağaraya girmişler. Tam son çocuk da girecekken Kaya yuvarlanıp girişi kapatmış. Bu çocuk aralarındaki en küçük çocukmuş. Küçük çocuk ağlamaya başlamış.

Dolaşarak köyün yolunu bulmuş. Köye varınca olup bitenleri anlatmış. Aileler mağaraya gitmiş. Tüm güçleriyle kayayı itmişler ama hiç kımıldatamamışlar. Ağlamaya başlamışlar. Hatalarını anlayıp pişman olmuşlar.

Muhtar çocukları vermesi için sayısız altın teklif etmiş. Kavalcıdan ses seda çıkmamış. Kavalcıyla çocukları bir daha gören olmamış. Bir gece köy halkı bir kaval sesi duymuş. Kaval sanki dile gelmiş şöyle diyormuş. Çocuklarınız Yalanın olmadığı harikalar ülkesindedir. Hepsi mutlu yaşıyorlar. Köylüler yeni yetişen çocuklarına yalanın çok kötü bir şey olduğunu öğretmişler.

Zeynep Aksoy

Merhaba herkese! Ben Renkli Rüya Zeynep! 2000 doğumlu, Ankara'nın sıcacık kucaklarında büyüdüm. Küçük bir ressam olarak başladım ve şimdi kendi masallarımı resimlerle hayata geçiriyorum. Renklerin büyülü dünyasına hoş geldiniz!

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu