Altın Kuş Masalı – Grimm Masalları Oku
Bir zamanlar, uzak diyarlarda devletin hüküm sürdüğü bir krallıkta bir padişah yaşarmış. Bu padişah, her yerde görkemli camdan bir cami inşa ettirmiş. Bir cuma namazından çıkarken, eli yüzü temiz, ak sakallı bir ihtiyarla karşılaşmış. İhtiyar padişaha şöyle demiş: “Padişahım, eğer kaf dağının altındaki altın bülbülü getirir, caminin bitimine yerleştirirseniz eserin tamamlanır.” Ardından gözden kaybolmuş.
Padişah, bu sözleri düşünerek günlerce üzülmüş. Sonunda çocuklarına dönüp, “Evlatlarım, altın bülbülü nasıl getireceğimi düşünüyorum.” demiş. Çocukları birlikte söz vermişler ve atlarına binerek yola çıkmışlar. Yolculukları sırasında bir pınara ulaşmışlar, dinlenmişler ve tekrar yola koyulmuşlar. Yolculukları sırasında üç ayrı yol görmüşler. Büyük oğlan birinci yoldan gitmeye karar vermiş, ortanca oğlan ikinci yoldan, küçük oğlan ise bataklık yoldan gitmiş. Bu şekilde ayrılmışlar.
Büyük oğlan ve ortanca oğlan birlikte ilerlerken yolları birleşmiş ve bir şehre varmışlar. Paraları tükenince biri hancıya, diğeri lokantacıya çırak olmuşlar. Küçük oğlan ise zorluklarla dolu yolculuğuna devam etmiş. Çalılıklardan geçerken yaralanmış ve kan içinde bir pınara varmış. Pınarın başında, yine ak sakallı bir ihtiyarla karşılaşmış. İhtiyarla konuştuktan sonra nereye gittiğini ve niçin gittiğini anlatmış. İhtiyar, onu vazgeçirmeye çalışmış ancak oğlan kararlı bir şekilde yola devam etmiş.
Oğlan, çeşitli zorluklarla karşılaşarak yoluna devam etmiş. Devlerin sarayına ulaşmış ve devleri kandırarak peri kızlarıyla tanışmış. Yolculuğu sırasında dokuz devin sarayına varmış ve hepsini kandırarak altın bülbülü almış. Ancak sarayda hangi odada bulunduğunu şaşırmış. Kedinin işaretiyle altın bülbülü alarak yola devam etmiş ve ihtiyarın yanına geri dönmüş.
Bu noktada kardeşlerini aramak üzere yola çıkmış ve onları bulmuş. Ancak kıskançlıkla küçük kardeşini suya atmışlar. Neyse ki, kardeşleri ölmemiş ve bir berbere rastlayarak kendini yeniden düzene sokmuş. Sonrasında bir kasabaya varmış ve bir acıya çırak olmuş. Bir gün, kasabanın han sahibi ağır hasta olmuş ve kimsenin çare bulamadığı bir hastalığa yakalanmış. Ak sakallı bir ihtiyar, “Eğer padişahın camisinden bir yudum su getirirseniz, han sahibi iyileşir.” demiş. Küçük oğlan hemen padişahın camisine gitmiş ve altın bülbülü öpmüş.
Bu olay padişahın dikkatini çekmiş. Padişah, altın bülbülü getiren oğlanı tanımış ve onu kabul etmiş. Ertesi gün, çayıra kırk çadır kurdurmuş. Altın bülbülü getiren oğlanın başarısını anlamış ve diğer oğullarını saraydan kovmuş. Gökyüzünden üç elma düşmüş. Biri masalı yazanın başına, biri okuyanın başına, biri de masalı dinleyenin başına. Ve masal böylece son bulmuş.