Yoksul Balıkçı Masalı
Balıkçı masalına hoş geldiniz. Bir varmış bir yokmuş. Bir sahil kasabasında yoksul bir balıkçı, karısı ve üç çocuğuyla beraber küçük bir kulübede yaşarlarmış. Tek geçim kaynakları balıkçılıkmış. Yoksul balıkçı her gün güneş doğmadan ağını alır, evden çıkar, doğru deniz kıyısına gidermiş.
Akşama kadar ağını denize atar, balık yakalamaya çalışırmış. O gün balık tutabilirse hemen tuttuğu balıkları kasabaya götürür ve satarmış. Eğer o gün hiç balık yakalayamazsa eli boş eve dönermiş. Yoksul balıkçının zengin bir abisi varmış. Abisi yıllar önce evlenmiş ama hiç çocukları olmamış. Abisi, balıkçı kardeşinden her defasında çocuklardan birini kendisine vermesini istermiş. Şayet bu isteğini yerine getirirse ona para ve yiyecekler vereceğini söylermiş.
Yoksul balıkçı ise abisinin bu isteğine her defasında karşı çıkar,
– “Çocuklarımı asla kimseye vermem. Onlar benim hayatımdaki en değerli varlıklarım.” dermiş.
Gel zaman git zaman yoksul balıkçı yine her gün olduğu gibi balık avlamaya gitmiş. O gün akşama kadar beklemiş beklemiş ama hiç balık yakalayamadan eve geri dönmüş. Ertesi gün olmuş, yine akşama kadar hiç balık tutamamış. Eve iki gündür hiç para getiremediği için çocuklarına ve karısına yiyecek bir şeyler bulamamış. İki gündür aç kalan çocuklarını düşündükçe üzüntüsünden kahroluyormuş.
Üçüncü günde eli boş dönünce, çocuklarından birini zengin abisinin evine yollamış. Çocuk amcasının evine gelmiş kapıyı çalmış. Kapıyı açan amcası, “Ne oldu neden geldin bakayım?” diye sormuş. Çocuk utana sıkıla, “Amcacığım, babam üç gündür balık tutamıyor. Ben ve kardeşlerim üç gündür açız. Babam sizden biraz yiyecek istedi.” demiş.
Amcası, “Babana selamımı söyle. Kardeşlerinden birini bana versin. Evinizi yiyeceklerle doldurayım.” demiş. Eli boş dönen çocuk eve gelince olanları babasına anlatmış. Babası üzgün bir şekilde “Hayır, asla seni ya da kardeşlerini kimseye vermem. Bugün de sabredin. Size yarın yiyecek bir şeyler bulacağım.” deyip çocuğuna sarılmış.
Ertesi sabah yine erkenden deniz kıyısına gitmiş. Ağını denize atmış ve bir süre beklemiş. Ağ, balığın takılıp takılmadığını anlamak için ağını çekmeye başlamış. Ağını çekerken bir ağırlık hissetmiş. Büyük bir balık olmalı diye bir an sevinmiş.
Ağını denizden çıkardığında yuvarlak bir taşın ağına takıldığını görmüş. Taşı almış denize fırlatmış. Ağını tekrar denize atmış. Yine bir süre beklemiş, tekrar ağını çekmek istemiş. Ağına yine ağır bir şey takıldığını hissetmiş. Bakmış ki az önce yakaladığı taşı yine yakalamış.
Öfkeyle taşı bu sefer daha uzak bir yere fırlatmış. Artık akşam olmak üzereymiş. Hiç balık yakalayamadığı için çok üzgünmüş. Son kez ağını yine çekmeye başlamış. Ağını denizden çıkardığında, yine aynı yuvarlak taşın ağına takıldığını görmüş.
Bu sefer taşı denize atmamış. Çocuklara yiyecek bir şeyler götüremeyeceğim. En azından bu taşı götüreyim evde oynarlar diye düşünmüş. Yorgun ve üzgün bir halde eve gelmiş. Kapıyı açan karısı ve çocukları, adamın üzgün halinden yine yiyecek bir şeyler gelmediğini anlamışlar. Adam içeri girince cebinden çıkardığı yuvarlak taşı oynamaları için çocuklarına vermiş. Sonra da sessizce yatağına yatıp uyumuş.
Bir süre sonra çocuklar taşla oynarlarken taştan rengarenk ışıklar çıktığını görmüşler. Heyecanla babalarını uyandırmışlar. ”Baba kalk, bize verdiğin taştan ışıklar çıkıyor.” demişler. Uykusundan kalkan baba, taşı görünce bu taşın elmas olduğunu anlamış.
Hemen karısına seslenmiş. Karısı odaya geldiğinde taşı görünce, “Şükürler olsun bu kocaman bir elmas fakirlikten kurtulduk artık” diye sevilmiş. Ertesi gün balıkçının karısı elması yanına alıp doğru Kralın yaşadığı saraya gitmiş. Kralın huzuruna çıkan kadın, “Kralım bende çok kıymetli bir şey var size göstermeye geldim” demiş.
Kral merakla “Neymiş bu kıymetli olan şey? göster bakalım” demiş. Kadın cebinden çıkardığı elması Krala göstermiş. Elması gören kral çok heyecanlanmış. “Bu elmas ne kadar da büyükmüş böyle, nereden buldun bu taşı?” diye sormuş.
– “Kocam her gün balık tutmaya gider, dün ağına takılmış, eve getirmiş. Bu elması sizden başka alabilecek kimse olmadığı için size getirmeyi uygun bulduk.” demiş.
Birden keyfi yerine gelen Kral, “Bu taşı mutlaka almalıyım. Hazinemde böyle büyük bir elmas hiç yok. Sana bu elmas karşılığında üç bin altın verebilirim” demiş. Üç bin altını duyan kadın ne diyeceğini şaşırmış ve hemen kabul etmiş.
Kral adamlarına hemen talimat vermiş, Kadını altın dolu çuvallar ve bir at arabasıyla evine götürmüşler. Evde bekleyen balıkçı ve çocuklar karşılarında altın çuvallarını görünce mutluluktan birbirlerine sarılmışlar. Hemen çuvaldaki altınları yere döküp kaç kilo altın olduğunu hesaplamak istemişler. Ama evde bu altınları tartacak bir tartı yokmuş.
Adam hemen çocuklardan birini abisinin evine göndermiş. Kapıyı çalan çocuğu karşısında gören amcası, “Yine ne oldu, ne istiyorsun” diye sormuş. Babam sizden bir tartı istiyor amcacığım demiş. Amca şaşkınlıkla, “ne yapacakmış tartıyı.” diye sormuş. Evdeki altınları tartacak deyince amcası kahkahalarla gülmüş. “Bekle, tartıyı alıp geliyorum. Beraber gidelim.” demiş.
Eve geldiklerinde evin içinde binlerce altın olduğunu gören abisi, “Bu kadar altını nereden buldun” diye şaşkınlık içinde sormuş. Abisine iyi bir ders vermeyi planlayan balıkçı, “Sarayı fareler basmış, Kral haber salmış, Bir kedi getirene bir çuval altın vereceğim demiş. Biz de üç kedi götürdük, üç çuval altın aldık “demiş.
Bunu duyan abisi koşarak eve gitmiş. Kasabada ne kadar kedi varsa bir çuvala doldurmuş ve saraya gitmiş. Kralın huzuruna gelince Kral sormuş. “Elindeki çuvalda neler var bakalım” diye sormuş. Adam çuvalı açar açmaz, içinden onlarca kedi miyavlayarak sağa sola kaçışmışlar.
Kendisiyle alay ettiğini düşünen Kral, adamlarına hemen “yakalayın şu soytarıyı” demiş ve balıkçının abisi zindana atılmış. Sarayda olanları duyan balıkçı kahkahalarla gülmüş. Balıkçı ve ailesi bundan sonra bolluk ve mutluluk içinde bir ömür yaşamışlar.