İyi Kalpli Üvey Kız Masalı

Bir zamanlar, zorluklar içinde büyüyen ama her daim iyiliğini koruyan bir genç kızın hikayesini anlatan iyi kalpli üvey kız masalı, içimizi ısıtan bir halk masalıdır.
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde pirelerin berber olduğu, develerin tellâllık yaptığı bir zamanda, yol geçmez kervan geçmez memleketin birinde anne babasıyla mutlu şekilde yaşayan genç bir kız varmış.
Ne yazık ki bu mutlulukları uzun sürmemiş. Genç kızın annesi geçirdiği bir hastalık sonucu vefat edince, babası iki kızı olan bir kadınla evlenmiş. Kısa zaman sonra da vefat etmiş. Babasını kaybeden güzel kız, üvey annesi ve onun iki kızı ile birlikte yaşamaya devam etmiş. Bu güzel kızın saçları kömürden kara, göz rengi ise maviymiş.
Orta boylu olsada kimilerine oldukça uzun görünürmüş. Güzel olduğu kadar akıllı, iyi kalpli ve çok becerikliymiş. El işi yapar, üvey annesi de götürür pazarda satar yiyecekleri, giyecekleri temin edermiş.
Kızın üvey annesi asık suratlı geçimsiz bir kadınmış. Kızlarının huyu da tıpkı ona benzermiş. Üvey kardeşleri güzel kızın boynuna her işi yıkar, çarşı pazar gezermiş. Ne elleri iş tutarmış, ne de bir kab yemek yapmayı bilirmiş. Güzel kız pişirir, onlarda oturur yermiş.
Zaman zaman üvey annesi güzel kıza sahip çıkar, kendi kızlarına kızarmış. O kızınca güzel kıza yardım ederler, işin gücün ucundan tutarlarmış.
Gel zaman git zaman bu kızlar büyümüş. Evlilik çağına gelince birçok talipleri çıkmış. Üvey ablaları taliplerinin her birine kusur bulup dururmuş. En sonunda gönüllerine göre biriyle evlenip yuva kurmuşlar. Bilmedikleri yemekleri de güzel kıza sormuşlar.
Huyu güzel, kendi güzel bu kızın namı komşu krallığa kadar ulaşmış. Bu kralın evlilik çağında yakışıklı mı yakışıklı özü sözü bir oğlu varmış.
Kral, biricik oğluna uygun kız arar fakat bir türlü bulamazmış. Nasıl olmuşsa bir gün güzel kızdan haberi olmuş kralın. Hanımını çağırmış demiş ki
“Hanım, hanım komşu krallıkta oğlumuza yaraşır bir kız varmış. Oğlunu alasın tebdili kıyafetle şu kızı görmeye gidesin. Bahsedildiği kadar iyi bir kız ise anasından isteyip alıp da gelesin.” diye emir buyurmuş.
Kralın buyruğunu duyunca kraliçe, haberi hemen oğluna duyurmuş. Kısa zamanda hazırlıklar tamamlanıp düşmüşler yola.
Az gitmişler, uz gitmişler dere tepe düz gitmişler. Kah yürüye yürüye, bazen de at sırtında altı ayda anca gidebilmişler. Güzel kızın evini sorup öğrenmişler. Kraliçe fakir bir köylü kadın kılığında çalmış kapılarını genç kızın. O an ev kalabalıkmış. Meğer kızları annelerini ziyarete gelmiş. Kapı çalınca kapıyı güzel kız açmış.
Karşısında ise fakir köylü bir kadın duruyormuş. Kadını gören üvey anne içeriden kaşlarını çatmış. Üvey ablalar da yüzlerini ekşitmiş. Genç kız ise kadıncağıza oldukça kibar davranmış.
“Buyur teyzeciğim bir şey mi istedin?” deyip kadının ellerini öpmüş. Kadıncağız “Uzak yoldan gelirim. Hem yorgun, hem de açım. Bir tas yemeğe muhtacım. Ne olur beni misafir edip içeri alın.” deyince, ihtiyar kadını içeri buyur etmiş. Önüne bir tas yemek koyarak; “Buyur, afiyetle ye teyzecim” demiş.
Güzel kızın nezaketi kraliçeyi memnun etmiş. İçinden “ne iyi bir kız” diye düşünmüş. O yemeğini yerken üvey annesi güzel kıza kadını içeri aldığı için söylenmiş. Güzel kız annesinin yanına gitmiş. Yumuşak bir ses tonuyla; “Teyze duyar da kalbi kırılır anneciğim.”
Üvey annesi kızına hak vermiş. Susmuş, bir kenara geçip oturmuş ama yüzü de sirke satmış. Güzel kız üvey annesine sarılıp öpmüş. O öpünce annesinin kalbi yumuşamış. Yaptığına pişman olmuş. O da güzel kıza sarılıp öpmüş. Kraliçe de uzaktan onları izlemiş. Gördüğü tablodan çok etkilenip gülümsemiş.
Yemeğini bitiren kraliçe teşekkür edip hemen oradan ayrılmış. Üzerini değiştirip tekrar geri dönmüş. Kapıyı bu sefer üvey anne açmış. Karşısında kraliçeyi görünce yüzünde güller açmış. Acele ile kraliçeyi içeri buyur etmiş.
Kraliçe, kendini tanıtmış ve daha önce gelen o köylü kadın bendim demiş. Üvey anne duydukları karşısında şaşkına dönmüş. Söylediği sözleri hatırlamış. Yaptığından utanıp pişmanlık duymuş.
Kraliçe güzel kızın hatırına kadını affetmiş. Güzel kızı da oğluna istemiş. Gençler birbirini görüp beğenmiş. Evlenmeyi kabul etmiş.
Kırk gün kırk gece süren düğünle dünya evine girmiş. Masal da burada bitmiş. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Gökten üç elma düşmüş: biri bu iyi kalpli üvey kız masalını yazana, biri okuyana, biri de dinleyenin başına.