Kayıp Yıldızın Peşinde

Bir varmış, bir yokmuş…
Geceleri yıldızlar kadar sessiz, rüzgar kadar özgür bir diyarda, Zerya adında küçük bir kız yaşarmış. Bu diyar, dağlarla çevrili bir ovadaymış ve her gece gökyüzü o kadar parlak olurmuş ki yıldızlar neredeyse yere değecek gibi görünürmüş. İnsanlar bu ovada göğe bakmadan uyumaz, yıldızlara dilek dilemeden sabahı etmezmiş.
Zerya’nın en büyük hayali, bir gün gökyüzünden düşen bir yıldız bulmakmış. Çünkü büyükannesi hep derdi ki:
“Bir yıldız düşerse ve sen onu ilk bulan olursan, kalbindeki en derin dileğin gerçek olur.”
Ama bu yıldızlar öyle kolay kolay düşmezmiş. Zerya ise sabırlıymış. Her gece penceresinin önüne oturur, battaniyesine sarılır ve gökyüzünü izler dururmuş. Gözleri hep o parıltılı sonsuzlukta, elleri çenesinin altında, kalbinde ise bir dilek saklıymış: “Bir gün kaybolan babamı tekrar görebilmek…”
Bir Gece, Bir Işık
Bir gece, ay yokmuş. Gökyüzü simsiyah, yıldızlar daha da parlakmış. Tam Zerya uykunun kıyısına geldiğinde, gökyüzünde dev bir parıltı belirmiş. Önce yavaşça süzülmüş, sonra bir alev topuna dönüşüp uzaklardaki dağın yamacına düşmüş.
Zerya heyecanla pencereden dışarı bakmış. Gözleriyle düşen yıldızın izini takip etmiş. Ve o an karar vermiş:
“Ne olursa olsun, o yıldızı bulacağım!”
Ertesi sabah gün doğmadan sırtına küçük çantasını almış, fenerini kapmış ve düşen yıldızın yönüne doğru yola koyulmuş.
Kayıp Yıldızın Peşinde
Zerya’nın yolu önce ormanlardan geçmiş. Kuşlar uykudaymış, yapraklar sessizce titreşmiş. Yol boyunca karanlık gölgeler uzamış ama Zerya’nın içinde bir korku değil, umut varmış. O, yıldızı arıyormuş. Ve yıldızlar asla korkanlara inmezmiş.
Derken karşısına kocaman bir baykuş çıkmış. Tüyleri gece gibi siyah, gözleri yıldız gibi parlakmış.
“Ne arıyorsun, küçük kız?” diye sormuş.
“Bir yıldız düştü. Onu bulmam gerek.”
Baykuş başını hafifçe eğmiş.
“Yıldızlar düşmez, sadece yön değiştirirler. Kalbin doğruysa, yol seni ona götürür.”
Zerya teşekkür etmiş ve yoluna devam etmiş.
Sonra yol onu rüzgarlı bir tepeye götürmüş. Tepede yaşlı bir çoban, koyunlarını otlatıyormuş.
“Nereye böyle, sabahın bu vaktinde?”
“Bir yıldızın peşindeyim,” demiş Zerya.
Çoban gülümsemiş. “Yıldız mı? Ben de gençken bir yıldız aradım. Bulamadım ama ararken kim olduğumu buldum.”
Zerya ona da teşekkür edip ilerlemiş. Ayakları yorulmuş, rüzgar saçlarını savurmuş ama gözleri daima hedefindeymiş.
Yıldızın İzinde
Gün öğlene yaklaşırken, dağın eteklerine varmış. Gökyüzü hâlâ parlak ama Zerya’nın kalbi yorgunmuş. Tam pes etmek üzereyken, toprakta tuhaf bir iz fark etmiş: Yakılmış, ama yanmamış gibi… Sanki biri gökyüzünden yere dokunmuş da toprak bunu unutamamış.
Zerya yavaşça izleri takip etmiş ve sonunda, küçük bir çukurun içinde parıldayan bir şey görmüş. Bir taş. Ama sıradan değil. İçinde ışık dönen, cam gibi saydam bir yıldız parçası.
Dizlerinin üzerine çökmüş, yıldız parçasına dokunmuş. O an çevresinde hafif bir melodi çalmaya başlamış. Rüzgar durmuş, kuşlar susmuş. Ve o parça, Zerya’nın elinde kalbinin ritmiyle yanıp sönmeye başlamış.
Dileğin Gücü
Zerya gözlerini kapatmış ve fısıldamış:
“Babamı tekrar görmek istiyorum. Onu bir daha sarılabilmek için…”
Gözlerini açtığında yıldızdan bir ışık göğe yükselmiş. Dağın üzerini kısa süreliğine gündüz gibi aydınlatmış. Ardından sessizlik geri dönmüş. Zerya, yıldız parçasını kalbine bastırmış ve evine dönmek üzere yola koyulmuş.
Günler geçmiş, haftalar geçmiş. Zerya, her gece yıldızına sarılarak uyumuş. Ve bir sabah, kapısı çalınmış. Karşısında, yıllardır haber alınamayan babası duruyormuş. Gözleri dolu, elleri titrek, sesi kısıkmış:
“Seni her gece rüyamda gördüm. Bir yıldızın peşindeydin. Ve ben seni buldum.”
Zerya gülümsemiş. Artık yıldızlar düşmese de olurmuş. Çünkü o artık kalbinin ışığını bulmuş.
Üç Elma Düştü Gökten
Biri Zerya’nın cesaretine,
Biri kayıp babaların yollarını bulmasına,
Biri de her kalpte bir yıldızın yaşamasına…
Masal burada biter, yıldızlar hâlâ gökte döner. Ama kim bilir, belki bir gece senin kalbine de bir yıldız düşer…