Yaramaz Kedi Masalı

Kedi masalına hoş geldiniz.

Evin kedisi Tekir’in iki yavrusu olmuş. Birine Pamuk, birine Miyav adını vermiş. Yememiş, yedirmiş, içmemiş, içirmiş. Her anne gibi uslu, akıllı olmaları için elinden geleni yapmış. Pamuk gerçekten usluymuş, akıllıymış. Ama Miyav, ortalığı alt üst eden yaramazın biriymiş.

Bir gün evin küçük oğlu Murat, Miyav ile oynarken kızmış. Çocuğun elini tırmalamış. Kaçarken de kıymetli bir vazoyu devirmiş. Tabi vazo kırılmış. Anne Tekir bunu duyunca çok kızmış. Miyav’ı karşısına oturtmuş. Sert bir sesle çıkışmış. “Sen hiç uslanmayacak mısın?”

Miyav başını önüne indirmiş. “Bilmem anneciğim.”

– “Kaçarken vazoyu ne için kırdın?”

Miyav kedi kıkır kıkır gülmüş. “Kuyruğum takıldı anneciğim! “

Her yere kuyruğunu sokan kediye ne yaparlar biliyor musun?

“Hayır bilmiyorum. Ne yaparlar?”

“Kuyruğunu keserler. Ömrün boyunca kuyruksuz kalmak ister misin?”

Miyav yüzünü buruşturmuş. Demek insanlar yaramaz kedileri böyle cezalandırıyormuş. “İstemem” demiş. “Öyleyse kuyruğuna sahip ol” demiş annesi. “Geçen günde fareler için hazırlanan tuzağa Kuyruğunu değdirdin, az daha yakalanıyordun.”

“Merak etme anneciğim, bundan sonra dikkat ederim. “

Anne Tekir, Miyav’ın kulağını hafiften ısırmış. “Hep böyle söz verirsin, ama sözünde durduğunu hiç görmem. Yapmam dediğin şeyi tekrar tekrar yaparsın.” “Üf kulağım!” “Bir daha yaramazlık yapmayacağına söz ver bakalım.” Miyav annesine söz vermiş ama yaramazlıklarına da devam etmiş. Her küçük biraz afacan olur. Kardeşi pamuk yalvarıyormuş.

“Ne olur miyav kedi, Annemin sözünü dinle. Artık uslu ol, akıllı ol. ”

Miyav kedi ise kardeşiyle alay ediyormuş. “Korkuyorsun değil mi?”

“Neden korkayım? Sadece insanlara zarar vermemeye çalışıyorum. Bir kedinin de öğreneceği şeyler vardır. “

Ne gibi?

“Fare yakalamak gibi. Annem öğretiyor. Ama senin öğreneceğin yok.”

Miyav kedi kardeşine de aldırmıyor, Hep bildiğini okuyormuş. Bir gün odada dolanıp dururken burnuna nefis bir balık kokusu gelmiş. Sandalyenin üstüne çıkıp başını yemek masasına uzatmış. Bir tabak görmüş. İçi kızarmış balık doluymuş. Bakınmış kimsecikler yokmuş. Arka ayaklarının üstünde yükselmiş, pençesini uzatmış, tabağı kendine çekmiş. Fakat biraz hızlı çekmiş, masanın üstünden yere düşen tabak gürültü ile kırılmış.

Miyav kedi şaşkınlıkla bakınırken mutfak kapısında evin hanımı belirmiş. Elinde kocaman bir oklava varmış. Hızla Miyav kediye doğru fırlamış. “Al sana arsız kedi.” Miyav kedi tam vaktinde başını indirmeseymiş oklava belki de onun kafasına inecekmiş. “Ucuz atlattık” diye söylenmiş kendi kendine.

Kapıdan dışarı fırlamış, evin babası bunu öğrenince çok kızmış. “illallah bu kedi yavrularından ya!” diye bağırmış. “Tekir iyi ama yavruları çekilir cinsten değil. Götürüp bırakmaz sokağa.” Murat bu fikirde değilmiş. “Babacığım. Sadece biri afacan. Şu beyaz tüylü olanı.”

“Öyleyse ben de beyaz tüylü olanını götürürüm. “

Anne Tekir konuşmaları dinliyormuş. Ocak başına çömelmiş, uyur gibi yapmış. Fakat konuşulanların her kelimesini duymuş. Miyav kediyi alıp götüreceklermiş. Anne yüreği buna nasıl dayanır ki? Ne yapıp yapmalı, engel olmalıymış. Ocak başından kalkmış. Gitmiş Murat’ı kucağına oturmuş. Başını ellerine sürüyor, mırıl mırıl sesler çıkarıyormuş. Murat, anne Tekir’i çok severmiş. Eve ciğer alınınca mutlaka saklar, Tekir’e de verirmiş. Hareketlerinden Tekir’in ne demek istediğini hemen anlıyormuş.

“Babacığım!” demiş, deminki konuşmamız Tekir’i üzdü.

“Hangi konuşmamız.”

“Miyav kediyi sokağa atalım demiştin ya galiba ona üzülüyor.”

“Aman evladım, senin Tekir Türkçe biliyor mu.”

“Öyle deme babacım. Baksana nasıl sürtünüp duruyor. Yavrusunun sokağa atılmasını önlemeye çalışıyor zavallı.”

Babası gözlüklerinin üstünden bakarak gülümsemiş. “İstemiyorsan atmayız oğlum üzülme.” Tekir bu cevabı duyunca sevincinden miyavlamış. Biraz sonra da Murat’ın kucağından inmiş. Doğru yavrularının yanına koşmuş.

Yavruların hiçbir şeyden haberleri yokmuş. Aralarında eğlenceye dalmışlar. Buldukları küçük bir ipi yuvarlıyor, Kahkahalarla gülüyorlarmış. Anne Tekir fırtına gibi içeri dalmış. “Bırakın oynamayı” diye gürlemiş. “Şöyle ikiniz de geçin karşıma.” Pamuk hiç itiraz etmeden annesinin sözünü dinlemiş. Miyav kedi ise surat asmış. “Kardeşimle ne güzel oynuyorduk!” demiş. “Büyük dinlemenin sırası mı şimdi?”

“Masanın üstünden tabak düşürüp kırmanın sırası mıydı peki?”

“Aman anne, onu da mı öğrendin?”

Anne Tekir üzüntüyle başını iki yana sallamış. “Uslanmadın gitti!” diye konuşmuş.

Bugün bir felaketi zor önledim. Seni az daha sokağa atacaklardı. Miyav kedi birden canlanmış. “Beni mi?” “Seni ya başka kimi olacak?”

“Sonra vazgeçtiler mi peki?”

“Murat’a yalvardım, ellerini yaladım, dizlerine sürtündüm. Çok üzüleceğimi anlattım ona. Anladı, babasına rica etti. Şimdilik vazgeçirdi.”

Annesi miyav kedinin sevineceğine, boynuna atılacağını sanıyormuş. Oysa miyav kedi kızmış.

“Niye önledin ki sanki? Sokağı atsınlar. İyi olur. Bıktım bu evden ben artık. “

Annesi de kardeşi de şaşırmış bu işe “Niye bıktın, aç mısın” diye sormuş. “Hayır, bahçede oynatmıyorlar mı oynatıyorlar, dilediğin yere girip çıkmıyor musun?” Miyav kedi annesinin sözünü kesmiş “Sıkılıyorum işte parklarda koşmak oynamak istiyorum. Bahçenin her yanı duvarla çevrilmiş. Üstünden aşmayı denedim. Ama başaramadım. Başarabilseydim asla geri dönmezdim.” Anne Tekir bu sözlere çok üzülmüş. “Demek öyle.”

“Evet anne sizi seviyorum. Ama sokağı da seviyorum. Burada hapiste gibiyiz. Gelin birlikte gidelim.”

Anne tekir gözyaşlarını silmiş. “Ben bu evin kedisiyim. Zaten yaşlandım. Dışarıda bir kedi için ekmek bulmak kolay değil.

“Ben bulurum.”

Tartışma burada kesilmiş. Bir kaç gün sonra Miyav Kedi buzdolabını açık bulmuş. Ne yaptığının farkında olmadan içine dalmış. Ardından kapı kapanmış. Bağırıp çağırmasını hiç kimse duymamış.

Bir süre sonra Murat’ın annesi buzdolabını açmış. Yarı donmuş bir halde miyav kediyi görmüş.

“Artık çok oldun!” diye bağırmış. Tuttuğu gibi sokağa atmış. Aradan bir hafta geçmiş. Anne tekirle oğlu pamuk miyav kediyi özlüyorlarmış. Bir akşam vakti onu karşılarında bulunca her şeyi unutup boynuna sarılmışlar. Miyav kedinin o tombul hali gitmiş. Bir deri, bir kemik kalmış neredeyse. Anne Tekir, “Bu halin ne?” diye sormuş.

Miyav kedinin gözlerinden yaşlar boşanıyormuş.

“Beni affet!” anneciğim demiş. “Sözünü dinleseydim keşke. Haklıymışsın bize sokaklarda ekmek yok.”

Miyav kedi o günden sonra artık akıllığı uslu bir kedi olmuş. Annesinin sözünden hiç çıkmamış.

Ece Efnaz

Merhaba! Ben Ece! 1995 doğumlu, İstanbul'un masalsı sokaklarında büyüdüm. Masallarla dolu bir dünyada yaşamayı seviyorum ve kendi masallarımı yazmayı çok seviyorum. Siz de benimle birlikte sihirli dünyalara yolculuk etmek istemez misiniz?

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu