Tembel Keloğlan
Tembel Keloğlan masalımıza hoş geldiniz. Bir varmış bir yokmuş. Ülkenin birinde, küçük bir kulübede yaşayan bir nine ve torunu Keloğlan yaşarmış. Çok fakirlermiş. nine, o yaşlı haliyle gece gündüz demez, örgü örüp yaptıklarını pazara götürür satarmış. Torunu Keloğlan ise tembel mi tembel, hiç iş yapmayan, bütün gün evde miskin miskin yatan biriymiş.
O yaşlı haliyle çalışıp para kazanan ninenin artık sabrı taşmış. “Bana bak Keloğlan, kocaman adam oldun, hiçbir iş yapmıyorsun. Koskoca yaşlı ninen çalışıyor, para kazanıyor. Hiç utanmıyor musun bu durumdan? Artık yeter. Hemen kalk, çık dışarı kendine iş bul. İş bulmadan da sakın bu eve gelme.” diye kızmış.
Ninesinin bu öfkesi karşısında keloğlan hemen kalkıp dışarıda iş aramaya başlamış. Karşısına çıkan dükkanların hepsine girmiş çıkmış. Sonunda küçük bir markette bir günlük iş bulmuş kendisine. Akşama kadar çalışmış ve işi bittiğinde marketin sahibi Keloğlan’ın parasını vermiş.
Keloğlan kazandığı paranın mutluluğu ile evin yolunu tutmuş. Bir yandan yürüyor, bir yandan da elindeki paraları havaya atıp tutarak şarkı söylüyormuş. Bir süre böyle sevinçle giderken havaya attığı paraları tutamamış ve paralar yere saçılmış. Akşamın karanlığında yere saçılan paraları aramış, aramış ama bir türlü bulamamış.
Vakit epeyce geç olmuş. Çaresizce eli boş eve dönmüş. Kapıda kendisini bekleyen nine, ”Nerede kaldın oğlum? Seni çok merak ettim.” demiş. Keloğlan olan biteni bir bir ninesine anlatmış. Keloğlan’ın anlattıklarına hem üzülen hem de sinirlenen nine ”Ah be oğlum, parayla oyun mu oynanırmış? Paranı cebine koyup gelsene” diye çıkışmış. “Haklısın Nineciğim, Böyle olacağını bilemedim. Bundan sonra kazandığım paraları cebime koyarım.” demiş.
Ertesi gün Keloğlan yine iş aramak için yollara düşmüş. Pazarda meyve sebze satan bir adam, Keloğlan’a bir günlük iş vermiş. Keloğlan akşama kadar çalışmış, iş bittiğinde parasını almış, sevinçle eve doğru ilerlemeye başlamış. Ninesinin sözleri aklına gelmiş ve paraları cebine koymuş. Ancak cebinin delik olduğunu bilmeyen Keloğlan’ın paraları yola düşmüş.
Keloğlan akşamın karanlığında yollarda parasını aramış aramış ama bir türlü bulamamış. Yine eve eli boş dönen keloğlan ninesine durumu anlatmış. “Ah benim sorumsuz torunum ah! İnsan cebinin delik olup olmadığını bilmez mi? Ne olacak senin bu halin? Bundan böyle dikkatli ol. Sana ne verirlerse versinler, elinde değil başında taşı.” demiş.
Keloğlan’ın yaşadığı ülkede bir padişah varmış. Bu padişahın güzeller güzeli bir kızı varmış. Ancak bu kız kimseyle konuşmaz ve yüzü hiç gülmezmiş. Padişah, ülkedeki komiklik yapan herkesi sarayına getirtmesine rağmen hiçbiri bu kızı güldürememiş. Bu duruma çok üzülen padişah, “Kim benim kızımı güldürmeyi başarırsa, onu kızımla evlendireceğim.” demiş.
Bizim Keloğlan yine iş bulmak için yollara düşmüş. Büyük bir hayvan çiftliğinde iş bulmuş. Akşama kadar çalışmış ve iş bittiğinde çiftlik sahibi Keloğlan’a para yerine yaşlı bir eşek vermiş. Keloğlan yaşlı eşeği de almış çiftlikten ayrılmış. O sırada ninesinin kim ne verirse versin ellerinde değil başında taşı nasihatı aklına gelmiş. Eşeği sırtına alıp yürümeye başlamış. Düşe kalka yürürken o sırada sarayın önünden geçiyormuş.
O esnada odasının penceresinden dışarı bakan padişahın kızı bakmış ki bir adam eşiğine bineceğine eşek adama binmiş. Gördüğü bu sahne karşısında kahkahalar atmaya başlamış. Öyle çok gülmüş ki kahkahaları sarayın dört bir yanında yankılanmaya başlamış.
Merakla kızının odasına giren padişah, kızının gülmekten yerlere yattığını görünce çok mutlu olmuş. Hemen adamlarına talimat verip, “Kızımı bu kadar güldüren her kim ise bulup getirin bana” demiş.
Padişahın adamları, sarayın çevresinde, sırtında eşeğiyle yürümeye çalışan Keloğlan’ı bulup, Padişahın huzuruna çıkarmışlar. Padişah kızını güldürüp mutlu eden Keloğlan’a kızıyla evlenebileceğini söylemiş.
Padişahın kızı ve Keloğlan dillere destan bir düğünle evlenmişler. Keloğlan, annesi, padişahın kızı ve padişah ömür boyu mutluluk ve bolluk içinde bir yaşam sürmüşler.