Külkedisi Sindirella Masalı – Grimm Kardeşler
Külkedisi, ünlü bir Avrupa halk masalının baş kahramanı genç kızın adıdır. Masalda kıskanç üvey annesi ve üvey kız kardeşleri tarafından kötü davranılan bir genç kız, ona yardım eden bir iyilik perisi ve onunla evlenip Külkedisi'nin tüm hayatını değiştiren yakışıklı bir prens anlatılır.
Bir zamanlar bir tüccar, iyi kalpli karısı ve Sindirella adındaki dünya güzeli kızıyla birlikte mutlu bir yaşam sürüyormuş. Ne yazık ki bu mutluluğu, karısının genç yaşta ani ölümüyle sona ermiş.
Adam, kısa bir süre sonra iki kızı olan dul bir kadınla evlenmiş. Ama yeni evlendiği kadın genç ve alımlı olmakla birlikte kötü kalpli, kibirli ve aç gözlü bir kadınmış. Üstelik kızları da aynı anneleri gibiymiş.
Kadın kızları da alıp tüccarın evine gelip yerleşmiş. Sindirella bundan böyle, üvey annesi ve üvey kardeşleri ile birlikte aynı evde yaşamak zorunda kalmış.
Üvey annesi ve kardeşleri çok tembel olduklarından bütün işlerini ona yaptırıyorlarmış.
Sindirella’nın güzelliğini kıskandıkları için ona kötü muamele ediyorlarmış. Çünkü kızlar içlerinin kötülüğü dışlarına da yansıdığından olacak, oldukça çirkinlermiş.
Kısa bir süre sonra babası da ölünce, Sindirella’nın yaşamı iyice zorlaşmış.
Çünkü artık ona, annesi ve üvey kardeşleri tamamıyla hizmetçi muamelesi yapıyorlarmış. Sindirella, kendisine verilen tavan arasındaki küçük, eski püskü bir odada kalıyor, kendisine hiç giysi alınmadığından üvey kardeşlerinin eskiyen elbiselerini onarıp giymek zorunda kalıyormuş.
Üvey kardeşleri bütün gün süslenip püslenirken o yemek pişirir, bulaşık yıkar, temizlik yaparmış. Ev işleri bittikten sonra bile onlarla birlikte oturmasına izin verilmediğinden akşamları mutfakta sönmeye yüz tutmuş olan ocağın başında otururmuş.
Kötü kaderini düşünürken giderek sönüp kül haline gelen kor ateşi seyredermiş yalnız başına. Bu yüzden üvey kardeşleri ona Külkedisi adını takmışlar ve artık ona hep bu isimle hitap etmişler.
Yaşadıkları ülkenin kralı, artık yaşlandığını ve tahtı oğluna bırakma zamanının geldiğini düşünüyormuş. Ama, oğlunun iyi bir kral olabilmesi için önce evlenip bir aile kurması gerektiğine inanıyormuş.
Oğlu ise evlenmek isteyebileceği kızı bulamıyormuş bir türlü. Kral bu duruma çareler ararken aklına bir fikir gelmiş.
Büyük bir balo düzenlemeye ve ülkede yaşayan evlenme çağındaki tüm genç kızları bu baloya davet etmeye karar vermiş.
Prens’in ülkedeki bütün kızları bir arada gördüğünde mutlaka içlerinden birini beğeneceğini düşünüyormuş. Ülkenin dört bir yanına haberciler gönderilmiş. Haberciler ülkedeki herkese üç gün sonra sarayda bir balo düzenleneceğini, bu baloya ülkedeki bütün kızların katılmasının zorunu olduğunu ve prens’in bu baloda en beğendiği kızı kendisine eş olarak seçeceğini ilan etmişler.
Ülkedeki bütün genç kızlar balo için hazırlık yapmaya başlamışlar. Bir yandan da her biri prens ile evlenip ülkenin prensesi olabilme hayalini kuruyormuş.
Külkedisi’nin üvey annesi ve üvey kardeşleri de haberi alır almaz hemen hazırlıklara başlamışlar. Alışverişler yapılmış, terziye yeni elbiseler sipariş edilmiş. Külkedisi de haberi duymuş ve kendisinin de baloya gidebileceğini düşünmüş önce.
Bu yüzden üvey annesinden onay almak için konuyu açtığında kadın onunla iyi bir dalga geçmiş.
“Yoksa üzerindeki bu paçavralarla mı saraya gitmeye düşünüyorsun?” demiş.
Külkedisi de; “Benim yeni elbisem yok ama kardeşlerimin eski elbiselerinden birini giyip gidebilirim,” demiş.
Bunu duyan kardeşleri de onunla bir güzel alay etmişler.
“Bakarsın prens bizi bırakıp seni beğenir, saraya prenses oluverirsin,” demişler.
Üvey annesi birden ciddileşerek, “Bu kadar laf yeter. Biz dönene kadar evi temizle, ocağı yak, yemeği pişir. Bir külkedisini prens ne yapacak? Prenses mi?” demiş.
Külkedisi kendisini baloya götürmeyeceklerini anlayınca çok üzülmüş. Ama yapabileceği hiçbir şey olmadığından mecburen kaderine boyun eğmiş.
Nihayet balonun yapılacağı gün geldiğinde, üvey anne kızlarını elinden geldiğince süsleyip güzelleştirmeye çalışarak baloya hazırlamış.
“Durmadan, hiç merak etmeyin, çok güzel oldunuz, Prens mutlaka ikinizden birini seçecektir,” diye onlara moral veriyormuş.
Külkedisi’ni evde bırakarak arabaya binip sarayın yolunu tutmuşlar. Külkedisi onlar gittikten sonra oturup üzüntüsünden ağlamaya başlamış. Tam o anda, yanı başında bembeyaz giysiler içinde ışıl ışıl çok güzel bir peri belirivermiş.
“Ağlama külkedisi,” demiş. “Sen çok iyi bir kızsın ve o baloya gitmeyi herkesten çok hak ediyorsun. Baloya gideceksin. Üzülme.”
Külkedisi büyük bir şaşkınlıkla, “Sen de kimsin?” diye sormuş.
Peri, “Ben senin iyilik perinim, ama şimdi acele etmelisin. Bana büyük bir bal kabağı bul,” demiş.
Külkedisi hemen bahçedeki en büyük bal kabağını getirmiş. Peri, sihirli değneğini bal kabağına dokundurunca bal kabağı birden çok gösterişli büyük bir araba oluvermiş.
“Şimdi de bana dört tane fare ve iki köpek bul,” demiş peri.
Külkedisi bodrumda yem verdiği birkaç fareden dördünü alıp gelmiş. Evin iki köpeği zaten en iyi dostlarıymış.
Peri, sihirli değneğini dokundurarak fareleri dört gösterişli ata, köpekleri de, arabacıya ve uşağa dönüştürmüş.
Böylece külkedisini saraya götürecek araba artık hazırmış. “Şimdi sıra sende,” demiş peri külkedisine dönerek, sihirli değneğini, külkedisinin eski püskü elbisesine dokundurması ile birlikte elbise, ancak prenseslerin giyebileceği, olağanüstü güzel bir gece elbisesine dönüşmüş.
Zaten çok güzel bir kız olan külkedisi ise yapılı bukleli saçları, tacı ve boynundaki mücevherleri ile birlikte göz kamaştırıcı bir güzelliğe bürünmüş. Ayaklarındaki camdan ayakkabılar ise, pırıl pırıl parlıyormuş.
Peri, külkedisine dönerek, “Canım yavrum, artık baloya gidebilmen için her şey tamam, şimdi arabaya bin ve baloya git. Ancak unutmaman gereken bir şey var. Gece yarısı, saat 12 olmadan hemen önce balodan ayrılman gerek. Çünkü o saatte büyü bozulacak ve her şey eski haline dönecek.”
“Şimdi git ve gönlünce eğlen. Söylediklerimi de sakın unutma.” Dedikten sonra aniden gözden kaybolmuş. Külkedisi hemen arabaya binip saraya doğru yola koyulmuş. Çok gösterişli ve büyük olan araba, sarayın kapısında durduğunda, sarayın muhafızları dikkat kesilip, içinden kimin ineceğine bakmaya başlamışlar.
Güzeller güzeli Sindirella, arabadan yavaşça inip, sarayın halı döşeli merdivenlerinden süzülerek çıkmaya başladığında hiç kimse gözünü ondan alamamış.
Balo salonuna girdiğinde, onu görenler görmeyenlere göstermişler ve ortalığı büyük bir sessizlik kaplamış. Herkesin gözü onun üzerindeymiş. Herkes onun kim olduğunu merak ediyor ve birbirlerine, “Ne kadar güzel ve ne kadar asil bir prenses öyle değil mi?” diye fısıldıyorlarmış.
Külkedisinin öyle göz kamaştırıcı ve öyle asil bir hali varmış ki herkes onu bir prenses sanmış. Prens de Külkedisi’ni görür görmez, “Hoş geldiniz prensesim,” diyerek elinden tutmuş ve salonun ortasına götürmüş.
Birbirlerini çok beğendikleri her hallerinden belli oluyormuş. Dans etmeye başlamışlar. Prens güzel kızdan gözlerini hiç ayıramıyor, sürekli adını, nerede oturduğunu soruyor, hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışıyormuş.
Külkedisi ise ısrarla hiçbir bilgi vermiyor, sırrını söylemiyormuş.
Baloya katılan herkesin gözü Külkedisi’nin üzerindeymiş. Herkes onu çok beğenmiş ve prens’ede çok yakıştırmışlar. Prens o gece başka hiç kimseyle dans etmemiş ve Külkedisi’nin de başkasıyla dans etmesine izin vermemiş.
Bütün gece keyifle dans edip eğlenmişler ve zaman hızla geçmiş. Zamanın nasıl geçtiğini anlamayan Külkedisi aniden saatin 12’ye gelmek üzere olduğunu fark etmiş. Perinin sözlerini hatırlayarak prens’e hemen gitmesi gerektiğini söylemiş.
Alelacele salondan çıkmış ve koşarak merdivenlerden inmiş. Arabasına atlayarak hızla oradan uzaklaşmış. Ne olduğunu anlayamayan prens büyük bir şaşkınlık içerisinde Külkedisi’nin arkasından koşmuş.
Beklemesi, gitmemesi için seslenmiş. Yalvarmış ama ona yetişememiş. Arkasından kendi adamlarını göndererek arabayı takip etmelerini emretmiş. Ama araba yolun yarısındayken sihir bozulup tekrar bal kabağına döndüğünden, peşine düşen muhafızlar arabayı da güzel prensesi de bulunmamışlar.
Prens çok şaşkın ve üzgünmüş. Çünkü güzel prensesi hakkında hiçbir şey bilmiyormuş. Üzgün bir şekilde saraya dönerken merdivenlerde camdan yapılmış bir ayakkabının parladığını fark etmiş. Bu, güzel prensesinin ayakkabısıymış. Öyle acele ayrılmış ki, koşarak merdivenlerden inerken ayakkabısının teki ayağından çıkıvermiş. Prens heyecanla ayakkabıyı yerden almış. Bu ayakkabı güzel prensesinden elinde kalan tek şeymiş.
Ayakkabının çok özel olduğunu ve kişiyi özel yapıldığını fark etmiş. Epeyce düşündükten sonra aklına bir fikir gelmiş. Bu ayakkabıyı ülkede genç kızların oturdukları tüm evlere götürüp bütün kızlara tek tek denettirip ayakkabı kimin ayağını olursa onu alıp getirecekmiş.
Bu düşüncesini krala da söyleyip onayını aldıktan sonra habercileri gönderip tüm ülkeye kararını bildirmiş. Ülkedeki bütün genç kızların hiçbir istisna olmaksızın bu ayakkabıyı denemesi zorun tututulmuş.
Külkedisi ise saraydan apar topar çıkıp arabaya atlayarak yola koyulmuşken yarı yolda saatler 12’yi gösterdiğinde büyü bozulmuş ve araba birden bal kabağına, atlar ve uşaklarda eski hallerine yani fare ve köpeklere dönüşmüşler.
Külkedisi ise eski püskü giysileri içindeki eski haline dönmüş. Sadece bir ayağında camdan ayakkabısı duruyormuş. Koşarken diğer tekinin düştüğünü hatırlamış birden. Diğerini ise o gecenin anısı olarak saklamaya karar vermiş.
Hemen toparlanıp hayvan dostları ile birlikte bir an önce eve ulaşmak için hızla yola koyulmuşlar. Neyse ki, üvey annesi ve kardeşlerinden önce eve gelmeyi başarmış.
Hemen ayakkabısını sandığına saklamış. Diğerleri geldiğinde gecenin nasıl geçtiğini sormuş. Üvey kardeşleri de ona, dünyanın en güzel ve en soylu prenses’ini gördüklerini anlatmışlar.
Onun güzelliğini, şıklığını, öve öve bitirememişler. Külkedisi o gece hiç uyumamış. Bütün gece rüyasında prens ile dans edip durmuş.
Saray habercilerinin cam ayakkabının ülkenin tüm genç kızlarına tek tek giydireceği haberi bütün genç kızları heyecanlandırmış. Ayakkabının ayaklarını olması için dua ediyor, Ayaklarını türlü kremler sürüp ayakları şişmesin diye yukarı kaldırıp öylede tutuyorlarmış.
Saray habercileri tek tek bütün evleri gezmeye başlamışlar. Ama ayakkabı hiçbir kızın ayağına olmuyormuş. Nihayet sıra, Külkedisi’nin yaşadığı eve gelmiş. Saray askerleri ev sahibini çağırmış ve ondan evdeki tüm genç kızları oraya getirmesini istemiş.
Saray askerleri gelmeden az önce üvey annesi, Külkedisi’nin ayakkabıyı denemesini engellemek için Külkedisi’ni tavan arasındaki odaya kilitlemiş. Saray askerleri geldiğinde ise kendi kızlarını çağırarak bu evde yaşayan genç kızların bunlar olduğunu söylemiş.
Asker ayakkabıyı kızlara giydirmeye çalışmış. Ama nafile. Askerler ayakkabı bunlara uyumadı diyerek evden çıkmak üzereyken yukarıdan gelen bir ses işitmişler ve nereden geldiğini anlamak için yukarı çıkıp kapının kilidini açmışlar ve karşılarında Külkedisi’ni bulmuşlar.
Hemen oracıkta Külkedisi’ne ayakkabıyı denetmişler. Ayakkabı şıp diye oluvermiş ayağına. Askerler tamam prensesi bulduk diye bağırmışlar ve sarayın müjdeyi verin diye seslenmişler.
Külkedisi ayakkabının diğer tekini de çıkarıp ayağına giymiş. Üvey annesi ve kardeşleri şaşkınlık ve kıskançlıktan donakalmışken saray askerleri ve yanındakiler Külkedisi’nin önünde saygıyla eğilip onu selamlamışlar.
Haberi alan prens hemen atına atlayıp Külkedisi’nin evine gelmiş. Külkedisi’ni görür görmez tanımış.
“Nihayet seni buldum, benimle evlenerek bundan böyle ülkemin ve benim prensesim olur musun?” Demiş.
Külkedisi bu teklifi sevinçle kabul etmiş, prensin kolunda evden çıkıp arabaya binerek saraya doğru yola koyulmuş.
Külkedisi bütün başından geçenleri anlatmış prens’e. Prens bundan böyle onu çok mutlu edeceğine ömür boyu mutlu yaşayacaklarına dair söz vermiş.
Günler ve geceler boyu süren bir düğünle evlenen Prens ve Sindirella çok mutlu yaşamışlar. Üvey annesi ve kardeşlerini affeden ama bir daha onları görmek istemeyen Sindirella kendisine takılan Külkedisi ismini de unutmuş gitmiş.