Kazılık Koca Oğlu Yegenek Boyu Hikayesi
Oğuz Han’ı Bayındır Han’ın Kazılık Koca adında bir veziri varmış. Kazılık Koca akıllı, faziletli, cesur bir vezirmiş. Aklı fikri sayesinde her işin üstesinden gelirmiş. Oğuzların her ne müşkülü olursa tereyağından kıl çeker gibi halledermiş.
Bayındır Han, bu akıllı vezirinin hizmetini çok beğendirmiş. Yeri, zamanı geldikçe ondan iltifatını eksik etmezmiş. Günlerden bir gün Bayındır Han divanı toplamış. Hanlık otağını yeşil düze, taze çimen üstüne kurdurmuş. Ala savanlara gölgelik çektirmiş. Bin bir yere ipek halılar döşetmiş. At’tan aygır, deve’den buğra, koyundan koç kestirmiş.
Erkek cinsi belli besili mallardan birer sürü kırdırmış, kavurmalar, kebaplar, pilavlar yaptırmış. Ekşi tatlı şerbetler hazırlatmış, yağlı yoğurtlardan ayranlar yaydırmış, keskin kımızlar sağdırmış, meyveler çerezler getirtmiş, altın kadehler, gümüş, sürahiler dizdirmiş,
Kudretli Oğuz beylerine büyük toy, büyük ziyafet vermiş. Oğuz gazileri Bayındır Han’ın divanına gelirken, kafir elindeki kırk kalenin anahtarını hediye getirmişler. Bayındır Han gazilere gönül okşayıcı güzel sözler söylemiş. Her birine ayrı ayrı iltifat eylemiş. Birbirinden kıymetli hediyeler dağıtmış.
Dedem Korkut o gün neşeli havalar çalmış, Gazilerin boylarını anlatmış, Güzel huylarını met etmiş. Korkut ata Oğuz gazilerinin kahramanlık boylarını anlattıkça, kazılık koca coşmuş. Bayındır Han’a dönüp, ”Hanım, kafir üstüne senden akın dilerim, bana meydan ver.” demiş.
Bayındır Han, ”Bire kazılık koca. Makamını mı beğenmezsin yoksa bizden mi uzaklaşmak dilersin?” ”Sen de pekala bilirsin ki gazilerin kılıçla aldığını akılla korumak gerek.” diye sitemle karşılık cevap vermiş. Ama kazılık koca, Bayındır Han’ın sitemini duymamış bile, hatta bırakın makamı mevkiyi, gözünün önüne hamile karısı dahi gelmemiş.
– “Aman Han’ım o nasıl söz! Sizden uzaklaşmak, güneşten kaçmak olur. Sayenizde insanlarımın arasında ay gibi parladım. Dünya makamlarının en büyüğüne geldim. Sen bana meydan ver, ölürsek şehit, kalırsak gazi. Bundan daha büyük devlet mi var?” demiş.
Bayındır Han daha fazla ısrar etmemiş. “Meydan senin, istediğin kişileri yanına al, istediğin yana git.” Deyip icazet vermiş. Kazılık Koca, kendisi gibi at binen, kılıç kuşanan yiğitlerini yanına almış. Her ne hazırlığı varsa tek tek görüp yola çıkmış.
Az gitmişler, uz gitmişler, dere tepe düz gitmişler. Yokuşlarda ter dökerek, inişlerde tırnak sökerek altı ay, birde güz gitmişler. Günlerden bir gün, Karadeniz sahilindeki Düzmürd Kalesi’nin önüne gelmişler. Burada yüklerini çözmüş, çadır kurmuşlar.
Düzmürd kalesinin arşın oğlu direk adında bir tekfuru varmış. Bu kâfirin altmış arşın boyu varmış. Türlü türlü huyu varmış. Üç metrelik kolu ile altmış batman gür sallarmış. Çok sert yay çekermiş. Bir çekişte üç oku birden atarmış. Kazılık Koca, göçünü çözer çözmez Düzmürd kalesine saldırmış. Karşısına çıkan kafirlere kan kusturmuş.
Bir kılıçta kırkının kellesini birden uçurmuş. Düzmürd kalesini kafir kanı basınca, Arşın oğlu direkt tekfur meydana çıkıp Oğuzlardan er dilemiş. Kazılı koca, yel gibi yetişmiş, sakırga gibi yapışmış. Sıçradığı ile kafirin ensesine kılıç çalışı bir olmuş. Ama timsah delili kafire kılıç işlememiş. Sıra Arşın oğlu direk attı kafire gelmiş. Altmış batmanlık gürzü ile Kazılı koca’ya yukarıdan aşağı bir kere vurmuş. Başka da vurmamış.
Kazılık Kocası’nın demir kalkanı teneke gibi ezilmiş. Altmış batmanlık gürzü gelip Kafasına dokunmuş. Yediği darbe ile iki burnundan birden düdük gibi kan yürümüş. Geniş dünya başına dar gelmiş. Gözleri kararıp yere yığılmış.
Kafirler, Kazılık Kocayı ayağından sürüyüp götürmüşler. Kırk kapalı bir zindana atmışlar. Kazılık Kocası esir alınınca yiğitleri tek tek meydana girmiş. Yalnız Arşın oğlu Direk Tekfur’un karşısında çoğu şehit düşmüş. Kalanlar da kaçıp canını zor kurtarmışlar.
At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Kazılı koca esirken bir oğlu doğmuş. Oğlana Yegenek demişler. Yegenek büyümüş, on beş yaşına girmiş.
Günlerden bir gün Yegenek beyler ile otururken, Kara Göne oğlu Budak ile tartışmış. Laf söz uzayıp kavgaya varmış. Yegenek, “Erkeksen çık karşıma! Seni er meydanında görelim!” demiş. “Kötü horoz gibi kendi çöplüğünde meydan okuma, er meydanına adam dilersen, git de Düzmürd kalesinden babanı kurtar. Ondan sonra karşıma gel.” demiş.
Meğer yegenek babasını öldü diye bilirmiş. Babasının sağ olduğunu öğrenince Bayındır Han’ın huzuruna çıkmış. “Ben babamın öldüğünü sanırdım. Şimdi duydum ki, babam kafir kalesinde tutsakmış. Devletli başın için hanım medet. Bana asker ver de babamın esir olduğu kaleye gideyim. Kaleyi alıp babamı kurtarayım.” demiş.
Bayındır Han, yirmi dört sancak beyine buyruk yollamış. Hepsini Yegenek’in emrine vermiş. Yegenek’in Emen adında bir dayısı varmış. Güçlü, kuvvetli, sağlam yapılı bir yiğitmiş. Yola çıktığında yol yetmezmiş. Meydana girdiği zaman meydan titrermiş. Yiğitleri yedi bayırın kurdu gibi dört bir yanı sararmış. Bir yay gerer, ok atarmış. Yedi kişi yayının kirişini yerinden oynatamazmış.
Alplar alpı, yiğitler yiğidi Emen, Düzmürd kalesine altı kere saldırmış. Ama kaleyi alamamış. Emen, yeğeni Yegenek’in kaleye gittiğini duyunca koşturup gelmiş. “Bire yeğenim, yedi bayrağı adam yağdırdım. Sert yayımı, keskin kılıcımı elime aldım. Düzmürd kalesine altı kere akın ettim. Kafir üzerine at teptim. Ama hiçbirinde Arşın oğlu direk tekfuru geçemedim. Bu gücüm kuvvetimle ben yenemediysem sen o cılız haline onu nasıl yeneceksin? Gel bu işten vazgeç, kâfir elinde perişan olursun.” demiş.
Yegenek, “Dayı, can dayım! Yiğide korku vermek ayıp olur. Senin yedi bayıra saldığın adamların dürüst değildi. Beş kuruşluk ulûfeci idi hepsi. Sen şan şöhret, ganimet için o kaleye saldırdın. Ben ise Allah’a sığınıp babamı kurtarmaya gidiyorum. Şanda, şöhrette, ganimette gözüm yok. Beni yolumdan çevirme, bırak!” demiş.
Yegenek, yirmi dört sancak beyiyle Düzmürd kalesine doğru yola çıkmış. Sel gibi akmışlar, şimşek gibi çakmışlar. Bir solukta Karadeniz kıyısına inmişler. Düzmürd kalesinin önlerine gelmişler. Yüklerini çözmüş, çadırlarını kurmuşlar.
Kafirler, Oğuzların geldiklerini görünce alay alay saf tutmuşlar. Borular öttürmüşler, davulbazlar dövünmüş, karşılıklı cenk havaları çalınmış. Oğuz yiğitlerinin karşısına Arşın Oğlu Direk Tekfur çıkıp Oğuzlardan er dilemiş. Evvela Demir Derbent’te bey olan, kargı dalı mızrağının ucunda er böğürten, kafir için dalınca kimsin diye sormayan, kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar ileri çıkmış.
Altmış tutan mızrağını koltuğunun altına kıstırmış. Direkt Tekfur’a doğru at koşturmuş. Karşı karşıya geldiklerinde, “Şu kâfirin göğsünü deleyim!” diye mızrağını direk Tekfur’a doğru dürtmüş. Ama Direk Tekfur, Deli Dündar’ın mızrağını elinden çekiverip almış. Altmış batmanlık gürzünü yukarıdan aşağıya Deli Dündar’ın kafasına indirmiş. Geniş dünyayı başına dar etmiş.
İki burnundan birden düdük gibi kan yürümüş, gözleri kararıp içi bulanmış. Ne yöne gittiğini bilmeden atını döndürüp gitmiş. Arşın oğlu direk tekfur bir er daha dilemiş. Yirmi dört sancak beyi, kafirin elinde perişan olmuş. Kazılı koca oğlu yegenek, o tap tazeyi yiyecek. Allah’a sığınarak söylemiş. Görelim hanım ne söylemiş. “Yücelerden yücesin, kimse bilmez nicesin ya Azizallah. Anadan doğmadın, babadan olmadın, Kimsenin rızkını yemedin, Çünkü rızkı veren sensin. El açıp aman diliyene zorluk göstermedin, Zoru kolay idi verdin. Kamu alemde birsin, sen Allah’u sametsin. Vurduğunu unutmayan Ulu Tanrı, Bastığını belli etmeyen belli Tanrı, Sevdiğini güzelliğe kavuşturan güzel Tanrı, Sevmediğini kahreden kahhar Tanrı, birliğine sığındım Rabbim. Kadir Allah, medet senden. Kara dinli kafire kılıç çektim. İşimi sen kolay eyle.”
Yegenek 24 sancak beyinden sonra kafire karşı at sürmüş. Rüzgar gibi yetişmiş. Sakırga gibi yapışmış. Kafirin omzuna bir kılıç vurmuş, kılıcı kafirin zırhını doğrayıp atmış. Omzuna altı parmak derinliğinde oturmuş. Kafirin kara kanı şorlamış, zırhının çizmelerinin içine donmuş. Kafirin kara başı bulanmış, koca dünya başına dar gelmiş.
Gözleri kararıp aklı başından gitmiş. Kafir dönüp kaleye kaçmış. Yegenek arkasından at sürmüş. Yetiştiği yerde onu öldürmüş. Arşın oğlu Direk Tekfur ölünce kafirler korkudan dehşete düşmüşler. Hemen Kazılık Koca’yı serbest bırakmışlar. Teslim bayrağı çekmişler. Düzmürd kalesinin anahtarını getirip Yegenek’e vermişler.
Kazılık koca gelmiş. Bu yiğidin oğlancığı olduğunu bilmeden söylemiş. Görelim hanım ne söylemiş.
“Ben gelirken develerim gebeydi. Buğra mı, tülü mü doğurdu, onu bilsem. Kınalı koyunlarım gebeydi. Koç mu, koyun mu doğurdu, onu bilsem? Ela gözlü, güzel karım gebe idi, Erkek mi, kız mı doğurdu, onu bilsem? Bire bey yiğidim, bir haber ver bana, Yaradanın aşkına.
Yegenek babasına söylemiş, Görelim hanım de söylemiş. “Sen gidince develerin doğurdu, Her biri buğra oldu. Kınalı koyunların doğurdu, Eğri boynuzu koç oldu, Ela gözlü güzel karın doğurdu. Bu arslan oldu.”
Yegenek babasına kendisini tanıtmış. İki hasretli dünya gözüyle birbirini görmüş. Gizli bir yere gidip çekilip birbirlerine sarılmışlar, koklaşıp ağlaşmışlar, Allah’a şükretmişler. Hazılı koca, oğlu ile görüştükten sonra öteki beylerle de hasretlik gidermiş. Oğuz yiğitleri, Düzmürd kalesinin kilisesini yıkmışlar, yerine mescit yapmışlar. Allah için hutbe okutmuşlar, dönmüşler evlerine gelmişler.
Dedem Korkut gelip neşeli havalar çalmış. Yeğenek’in boyuna anlatmış, Yiğitlerini söylemiş, onu övmüş, daha sonra dua etmiş. “Güvendiğin dağlara kar yağmasın. Arkana aldığın büyük dağların yıkılmasın. Kaba gölgeli ağacın kesilmesin. Ak sakallı babanın mekanı cennet olsun. Ak perçemli annenin yeri Fatma ananın yana olsun. Son nefeste Allah temiz imandan ayırmasın. Günahınızı adı güzel Muhammed’in yüzü suyu hürmetine bağışlasın.