3 Kardeş Keloğlan Masalı

Eski zamanların büyülü diyarlarında, üç cesur Keloğlan'ın epik macerasına hoş geldiniz! Bu masal, aile bağlarının gücünü ve umudun sonsuzluğunu anlatıyor. Hazır mısınız, sıra dışı bir yolculuğa çıkmaya?

Çok eski zamanlarda bir varmış, bir yokmuş. O zaman da şimdiki gibi, masallara başlamadan önce tekerlemeler söylenir, pirelerin berberlik, develerin tellallık, babaların beşiklerini, çocukların salladığı anlatılır, ondan sonar da hikayeye girilirmiş. Bizde bu tekerlemeleri önceden sayıp dökmüş görünerek, masalımızı öğrenelim.

İşte bu şekilde babaların beşiklerini çocukların tıngır mıngır salladığı devirlerde, bir karı-koca ile üç de oğlu varmış. Bunlar o kadar kapalı bir hayat sürerlermiş ki dünyada ne olup gittiğinden, kendi iç alemleri içinde yuvarlanıp giderlermiş.

Bir gün nasılsa akılları başlarına gelmiş, erkek karısına:

— Hatun dünya bambaşka derler, Bizim ise hiç bir şeyden halimiz yok! Biz öyle gün görmeden evlerimizin içinde yaşayıp gidiyoruz.. Başka bir yeri görüp, bilmedik. Bir ömür böyle sürülmez, bizde artık evimizden çıkalım. Bakalım, şu dünya denilen yerde neler var? Onu görelim, demiş.

Karı-koca karar verip üç çocuklarını da yanlarına alarak dünyayı görmek için yollara düşmüşler.

Az gitmişler, uç gitmişler dere tepe düz gitmişler, neden sonra bir dağın başında şarıl şarıl, suyu akan bir çeşmenin başına geçip oturmuşlar. Kendileri de, çocukları da çok susamışlar, bu güzel sudan önce kendileri, sonra da çocuklar, kana kana içmişler. Bir ara, çocuklardan en küçüğü görünmez olmuş, merak edip aramışlar, bir de ne görsünler!

Küçük çocuk su içerken çeşmenin yalağına düşmemiş mi?…

Uğraşmışlar, çabalamışlar, çıkaramayınca da, çocuğu yalağın içinde bırakıp tekrar yola çıkmışlar…

Yolda arkada kalan ortanca çocuğu da, onlar yetişinceye kadar, bir kurt gelip kapmış götürmüş…

Baba, ana çok üzülmüşler ama, ne yapsınlar?… Ellerinden bir şey gelmemiş…

Bir çocukları yanlarında olarak tekrar yollara düşmüşler. önde kendileri arkada çocukları, Bu dünya acayip yermiş diye söylene söylene giderlerken arkalarına bakmışlar ki, koca bir ayı, büyük oğullarını alıp götürmüyor mu!…

Ellerinden bu çocukları da giden karı-koca ne etsek, ne yapsak? diye telaş içinde sağa sola koşmuşlar ama çocuğu kurtarmak şöyle dursun uzakta görünen Dev yüzünden kendilerininde tehlikede olduklarını görünce, ikisi de can kaygısına düşerek her biri ayrı bir tarafa kaçıp sonunda birbirlerini kaybetmişler.

Kadın kimsesiz kalınca bir müddet başına gelenleri düşünüp ağlarken, yanına gelen dev, kadını kaptığı gibi alıp götürmüş.

Uzaklara kaçan adam ise, tek başına kalınca, Dünya bu mudur? diye söylene söylene, yoluna devam ederken, yoluna çıkan bir köye girmiş. Orada konaklamaya karar vermiş. Meğer o günlerde köyün muhtarı ölmüş, köylü aralarında yeni muhtar seçmekte anlaşamazmış.. Bu yabancıyı görünce, içlerinden biri :

— Hiç birimizin dediği olmasın!… Biz bu yabancıyı muhtar yapalım… Razı mısınız?… Diye sorunca hepsi bir ağızdan:

— Hay, hay.. Razıyız… deyince adamı muhtarlık koltuğuna oturtmuşlar.

Bazen ümitsizlikler ümit doğurur. Allah büyüktür. Ondan ümit kesilmez, denir. Nitekimde öyle olmuş. Bir gün ümit kapısı açılmış adama… Yalağa düşen çocuğu köylüler bir tesadüf eseri kurtarmışlar. Ama çocuk durmadan; Tanrım, beni muradıma eriştir diye dua eder dururmuş…

Bir gün de ağzında çocuk olduğu halde kırda gezen kurdu çobanlar görerek etrafını çevirip kurdun ağzından çocuğu kurtarmışlar. Çocuk kurtulur kurtulmaz, gece gündüz ettiği duanın mükafatını gördüğüne sevinmiş. Meğer o da her zaman: Tanrım beni muradıma eriştir diye yalvarırmış.

Üçüncü çocuğa gelince; Ayı çocuğu kapar kapmaz, doğru inine götürmüş. Ayı çocuğu bir güzel besleyip canı gibi bakarmış. Fakat o çocukta her gün; Tanrım beni muradıma tez saatte eriştir diye dua edermiş. Bir gün ayı gene yiyecek tedariki için ininden uzaklaşınca, bunu fırsat bilen çocuk, almış başını yollara düşmüş.

Bu surette aile, dünyayı görmek için yola çıkmış ama, sonunda darmadağın olmuş.

Bir çeşme başına gelen üçüncü çocuk bakmış ki, yalağa düşen küçük kardeşi ile diğer kardeşi çeşme başında değiller mi.. Allah’ın bu lütfuna sevinerek birbirlerine sarılmışlar… Başlarından geçenleri birbirlerine anlatıp dertleşmişler. Bir köye yerleşerek beraberce kalmışlar. Bu köyde onlara herkes, Keloğlan dermiş. Kimse İsimlerini bilmediği için, adları Keloğlan olarak kalmış.

Zaman dediğin nedir ki?.. Bir müddet sonra hepsi de büyüyüp koca birer delikanlı olmuşlar, başlarından geçenleri unutmuşlar bile… Muratlarına ermişler ya!.. Yalnız içlerinde unutmadıkları bir derdi, analarını düşünmeyi hiç unutmadıkları gibi, babaları da karısını hatırından çıkaramaz, Ah hatunum diye zaman zaman sızlanır dururmuş. Her kime sordu ise, karısından bir haber alamadığı için dünya ona zindan olurmuş…

Gel zaman, git zaman adam bulunduğu köyde çok zengin olmuş… Yaptırdığı mükemmel bir konak dillere destan olacak kadar güzelmiş. Ama ne yapsın ki, yanında karısı ve çocukları olmadığı İçin bu konak ona zindan olurmuş.

— Karımı tutan Dev’i kim öldürürse, karımı bana kim sağ getirirse, bu güzel konağımı ona bağışlayacağım!…

Konak ta konakmış ha.. Her yer, kapı tokmaklarına, kadar her tarafı mücevherlerle süslü, emsalsiz bir şeymiş. Tabii herkesin gözü de bu konakta olduğu için adamın çağrısına hemen koşmuşlar.

Babalarının bu çağrısına bir yabancı olarak ve bu adamın da babalan olduğunu bilmeyerek üç Keloğlan da öğrenmiş. O zamana kadar, anasız, babasız, hamisiz kalan bu çocuklara herkes Keloğlan dermiş.

Köylüler küçük Keloğlanın birer delikanlı olduklarını görünce, onlar da ilanı duymuşlar. Bu haber üzerine üçü de kılıçlarını bellerine, paralarını ellerine alarak atlarına bindikleri gibi, Dev’i aramaya çıkmışlar.

Dev’i bulmaları kolay olmamış. Çok sıkıntı çekmişler bu aramalarda ama, en sonunda dev’i öldürüp kadıncağızı kurtarmışlar. Oğlanlar kadıncağızı kurtardıktan sonra bir de ne görsünler!…

Kurtardıkları kadın anaları değil mi? Çok sevinerek analarını yanlarına alıp, konağa sahip olmak için doğruca köye gelmişler.

Keloğlanlar analarını muhtarın yanına götürünce, hepsi birden şaşkın dönmüşler!..

Çünkü anaları ile muhtarın sarmaş dolaş olduklarını görünce, muhtarın da babaları olduğunu anlamışlar. Hep beraber sevinç içinde birbirlerine sarılıp Tanrıya şükür etmişler.

Çocuklar babalarına kendilerini yalağa düşmede, kurt kapmada, ayıya kaptırmada, analarının Dev’in eline düşmesinde suçlu olduğunu söylemişler ama, neticede her şey gibi bunlarda unutulmuş… Artık bir daha, dünyayı görüp, öğrenme hevesine veda etmişler… Tekrar sakin ve mesut hayatlarına dönmüşler.

Hakan METİN

2011 yılından bügüne dijital dünya'da projeler üretiyor, bir çok markaya yazılım desteği sağlıyorum. İçerik üretmek ve kendini farklı alanlarda da geliştirmek adına masal kedisi üzerinde içerikler üreterek desteklerinizi bekliyorum.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu