Mendilci Kız – Yılbaşı Masalı

Bir varmış, bir yokmuş…

Kış gecesi, şehrin üzerine ağır bir örtü gibi serilmiş. Beyaz kar taneleri, sokak lambalarının ışığında sessizce dans ederken, sokaklar derin bir soğuk ve keskin bir yalnızlıkla dolup taşmış. İnsanlar evlerinde neşeyle yeni yılı beklerken, dışarıdaki dünya bir başına bırakılmış.

Şehrin tam ortasında, yırtık ayakkabılarından içeri kar dolan, incecik paltosu ile titreyen küçük bir kız dolaşıyormuş. Onu kimse tanımaz, kimse hatırlamazmış. Adını bilen yokmuş. İnsanlar sadece “Mendilci Kız” deyip geçermiş. Küçücük yaşında anne ve babasını kaybetmiş, kimsenin göz ucuyla dahi bakmadığı bir hayatın içinde, tek başına hayata tutunmaya çalışıyormuş.

Yılbaşı gecesiymiş. Şehir, rengarenk ışıklarla bezenmiş, insanların kahkahaları sokaklarda yankılanıyormuş. Her evde sımsıcak sofralar kurulmuş, hediyeler açılmış. Ancak bu parıltının ve neşenin kıyısında, Mendilci Kız, elindeki ince mendilleri satmaya çalışıyormuş. İnsanlar hızla yanından geçip giderken, ne soğukta moraran ellerini fark eden olmuş ne de üşümekten çatlamış dudaklarını.

Saatler geçmiş, ayakkabılarından sızan soğuk kar ayaklarını tamamen hissizleştirmiş. Karnı günlerdir doymamış, açlığın ağırlığı her adımında omuzlarına daha da yük binmesine neden olmuş. Sokakta insanların kahkahalarını dinlerken, bir köşeye çekilmiş. Karşısında, meydanın ortasında devasa bir çam ağacı yükseliyormuş. Ağacın etrafında toplanan insanlar kahkahalar atıp birbirlerine hediyeler verirken, o sadece izleyebilmiş.

Bir an için gözlerini kapamış. Kendini de o kalabalığın bir parçası olarak hayal etmiş. Kocaman bir sofra, sıcak yemekler, ellerine verilen hediyeler… Ama hayal, soğuk rüzgarın yüzüne vurmasıyla dağılıvermiş.

Tam o sırada, yaşlı bir adam belirivermiş yanında. Uzun kırmızı paltosu ve bembeyaz sakalıyla garip bir şekilde tanıdıkmış. “Evlat, neden burada tek başınasın?” diye sormuş, sesi şefkat doluymuş.

Kız önce korkmuş, geri çekilmiş. “Sen… Noel Baba mısın?” diye sormuş kısık bir sesle. Adam gülümseyerek başını sallamış. “Belki öyleyimdir,” demiş ve elini ona doğru uzatmış. “Gel, seni biraz ısıtalım.”

Kız, yaşlı adamla birlikte yürümeye başlamış. Ayaklarının altındaki kar gıcırdıyor, her nefes alışında ciğerlerini yakan soğuk biraz daha derinleşiyormuş. Bir süre sonra ormanın içinde küçük bir kulübeye varmışlar. Kulübenin içi sımsıcacıkmış; şöminede yanan odunların çıtırtısı, odanın duvarlarına yankılanıyormuş.

Adam kıza bir tabak sıcak çorba uzatmış. “Al, bu seni biraz ısıtır,” demiş, sesi yumuşak ve huzur doluymuş. Kız önce çekinmiş, ancak kokusu burnuna dolan çorba, açlığını biraz olsun unutturmuş. Titreyen elleriyle tabağı tutmuş ve büyük bir iştahla içmeye başlamış.

Adamın gözleri şefkatle doluyken, birden ciddi bir ifadeyle kıza dönmüş. “Hayal kurmayı sever misin?” diye sormuş. Kız, ağzındaki son lokmayı yutarken başını sallamış. Adam, “Öyleyse gözlerini kapat,” demiş ve elini şıklatmış.

Bir anda kulübe kaybolmuş, kız kendini başka bir dünyada bulmuş. Karların yerini uçsuz bucaksız çiçek tarlaları almış, gökyüzünde yıldızlar dans ediyormuş. Kız, üzerinde prenseslere layık bir elbise bulmuş. Bu dünyada herkes ona gülümsüyor, onunla konuşmak istiyormuş. Açlık, yalnızlık, soğuk… hiçbir şey kalmamış.

Ama bu dünya ne kadar büyüleyici olsa da, içinde bir boşluk varmış. Kalbinin en derin köşesinde, buranın gerçek olmadığını hissediyormuş. Yine de mutluluk onun için o kadar yabancıymış ki bu güzel rüyadan kopmak istememiş. Yaşlı adam yavaşça eğilip ona, “Burada kalabilirsin. Hep hayalini kurduğun şeyler burada seni bekliyor,” demiş, sesi sanki bir ninni gibi yumuşakmış.

Kız gülümsemeye çalışmış ama gözlerinde bir hüzün varmış. “Gerçek hayatta kimse beni fark etmedi,” diye fısıldamış. “Ama yine de orada olmak istiyorum. Belki… bir gün biri fark eder.”

Adam sessiz kalmış. Ellerini kızın omuzlarına koymuş ve bir kez daha elini şıklatmış. Kız gözlerini açtığında, kendini yeniden karda bulmuş. Ama artık soğuk ona ulaşmıyormuş. Yüzünde derin bir huzur varmış.

Ertesi sabah, yılbaşı ağacının altında küçük kızın cansız bedeni bulunmuş. Karların üzerinde bir meleğin huzuruyla yatıyormuş, yüzünde tarifi imkânsız bir gülümseme varmış. Etrafında toplanan insanlar, kızın elinde sımsıkı tuttuğu mendilleri ve yanı başında parlayan bir altın yıldızı fark etmiş. Yıldızın ışığı, sanki karın üzerine düşmüş bir umut gibi usulca parlıyormuş.

Kimse bu küçük kızın kim olduğunu ya da o altın yıldızın nereden geldiğini bilememiş. Ama o andan sonra, o şehirde yılbaşı geceleri artık eskisi gibi olmamış. İnsanlar, sokakta üşüyen çocukları fark etmiş, onların sesine kulak vermiş. Kimi sıcak bir yuva açmış, kimi küçücük bir mendil alıp onların kalbine dokunmuş.

Mendilci Kız, bu dünyadan ardında bir sessizlik ve ışık bırakarak ayrılmış. Ama onun hikayesi, kar taneleri gibi insanların yüreğine dokunmuş ve orada sonsuza dek yaşamış. Yılbaşı geceleri her bir yıldız, onun gökyüzünden bakan gözleri gibi parlamış.

Kibritçi Kız masalını da okumak ister misiniz?

Hakan METİN

2011 yılından bügüne dijital dünya'da projeler üretiyor, bir çok markaya yazılım desteği sağlıyorum. İçerik üretmek ve kendini farklı alanlarda da geliştirmek adına masal kedisi üzerinde içerikler üreterek desteklerinizi bekliyorum.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu