Keloğlan Köyün Akıllısı Masalı
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde köyün birisinde bir Keloğlan varmış. Keloğlan her zaman gerçeği söylermiş. Lafını dudaktan, gözünü budaktan sakınmazmış. Bir gün yörenin beyi haber salmış. Aklına, bilgisine güvenenleri konağına çağırmış. Köylüler, “Beyin konağına git” diyerek Keloğlan’a baskı yapmışlar.
Keloğlan, köylülerin ısrarı üzerine beyin konağına gitmiş. Konağın avlusunda bekleyenler arasına Keloğlan da katılmış. Biraz sonra süslü giysiler içinde gelen bey, “Sizlerin içinden en akıllınızı seçeceğim. Bu sınav 3 gün devam edecek. Her gün yeni bir soru soracağım. Sorunun cevabını bilene bir kese altın verilecek. Üçüncü gün sonunda yöremizin en akıllı kişisi ortaya çıkacak.” demiş.
“Birinci sorumu soruyorum.” diyerek söze başlamış. “Bana hiç elini dokundurmadan beni baş aşağı çevirecek birini arıyorum. Başım yere, ayaklarım yukarı gelecek şekilde görünmem gerekecek. Bunu kim yapabilir?” diye sormuş.
Kimse bu işe akıl erdirememiş. Keloğlan “Ben size baş aşağı durduğunuzu gösteririm” diyerek ileri atılmış. Keloğlan uşaklara “Bana bir ayna bulup getirin” demiş. Uşaklar beyin konağından bir duvar aynası getirmişler.
Keloğlan iki uşağa, aynayı beyin başının üstüne kaldırmalarını söylemiş. Bey aynaya bakınca kendini baş aşağı görmüş. Keloğlan, “İşte beyim sana dokunmadan seni baş aşağı olarak çevirdim. demiş. Bey, “İlk soruyu bildin.” diyerek Keloğlan’a bir kese altın vermiş.
İkinci günün sabahı beyin konağı yine bilginlerle dolmaya başlamış. Keloğlan da oraya gelmiş. Bey oradakilere dolu iki çuval göstermiş. “Bunların birinde buğday diğerinde kum var. Bunları birbirine karıştıracağız. Kumla buğdayı yarım saatte birbirinden ayırmanızı istiyorum.” demiş.
Buğdaylarla kumu büyük bir çuvala döküp karıştırmışlar. Bey, “Haydi kim yarım saatte budaylarla kumu ayırabilecekse ortaya çıksın!” demiş. Kalabalıktan hiç kimse kendine güvenip ortaya çıkamamış. Keloğlan, “Bundan kolay ne var?” diyerek ileri atılmış.
Bir kazan istemiş. Kazanı su ile doldurmuşlar. Keloğlan çuvalı kazanın içine boşaltıp karıştırmış. Kumlar suyun dibine çökmüş. Buğdaylar suyun yüzüne çıkmış. Keloğlan buğdayları suyun üstünden alıp çuvala doldurmuş. Kazanın dibinde kalan kumları diğer torbaya koymuş. Bu işlem 20 dakikada bitmiş.
Keloğlan, “Buğdaylarla kumu ayırdım, ödülümü isterim” demiş.
Bey, Keloğlan’a bir kese altın vermiş.
3. gün, beyin yanındaki uşakların elinde ikişer karpuz varmış. 4 karpuz da aynı büyüklükte görünüyormuş. Bey kalabalığa seslenip, “Bu karpuzların en ağırını, en hafifini kim bilirse bir kese altın kazanacak.” demiş. Orada bulunanlardan kimi bu ağır, kimisi şu ağır diye karpuzları gösteriyorlarmış. Bazısı da şu hafif, diğeri ağır diyormuş.
Birisi en iyisi tartalım demiş. Keloğlan, “Bir deneme yaparak karpuzların en ağırını ve hafifini ayırırım.” demiş. Keloğlan büyük bir kap istemiş. Uşaklar büyük bir tencere getirmişler. Keloğlan tencerenin içine su doldurup, karpuzlardan birini içine koymuş. Suya batan kısmını çakı ile işaretlemiş. Sonra diğer karpuzların hepsini suya birer birer koyup işaretlemiş. İşaret en yüksekte olan karpuz en ağırdır diyerek karpuzları sıraya koymuş. Bey uşaklarına bir terazi getirmelerini söylemiş. Tartarak en ağır olanı ve en hafif olanı bulmuşlar.
Bu Keloğlan’ın yaptığı sıralamaya uyu Keloğlan suya en çok batan en ağırdır. En az batan hafiftir diye işaretlemiş. Bey Keloğlan’ı en akıllı adam ilan etmiş. Keloğlan üç kese altınla köyünün yolunu tutmuş. Keloğlan köyünde davul zurna ile karşılanmış.
Bütün köy halkı Keloğlan’ın başarısı nedeniyle sevinç içindeymiş. Keloğlan köylülerine bir ziyafet vermiş. Köyün meydanında sofralar kurulmuş. Bütün köy halkı yemişler, içmişler, eğlenmişler. Keloğlan anasına yeni urbalar almış. Uzun zaman mutlu bir şekilde yaşamışlar. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.