Kurnaz Kurt Masalı

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken, ben anamın beşiğinde tıngır mıngır sallanırken, felek söz edermiş. Ulu mu Ulu, Yüce mi Yüce bir dağ varmış. Ama ne dağmış, ne bağmış; gören şaşırırmış. “Dağ mı desem, bağ mı desem?” derlermiş. Öyle ki, doğru bakan dahi dağdaki bağları görüp, “Bu bağ!” dermiş.

İşte bu yüce doruklarda bir kurt peyda olmuş. Öyle bir kurt ki, canavarı andırır, iri gövdeli, kalın enseli, gözleri karanlıkta parlayan, köylülerin hayvanlarına musallat olmuş. Gece vakti köye iner, keçi, at, eşek demeden ne bulursa yermiş.

Köydeki ahali, her gün bir başka hayvanın eksildiğini fark etmiş. Köyde harman savurana bile hesap sorulmazken, kurt bu işi abartınca, köylüler dayanamaz hale gelmişler. “Bu böyle gitmez,” demişler ve silahlarına sarılıp, dağın yolunu tutmuşlar. Az gitmişler, uz gitmişler; dere tepe düz gitmişler, sonunda dağa varmışlar. Yedi koldan dağı taramışlar, ama bir türlü kurdu bulamamışlar.

Yedi gün, yedi gece kurdu izledikten sonra, en sonunda kurdu görmüşler, ama ne var ki vuramamışlar. Bunun üzerine, yedi koldan bir araya gelmişler ve tuzak kurmuşlar. Sonunda kurdu yakalayıp köy odasına getirmişler.

Köy odası, köyün töresinin işlendiği yerdi. Orada kanun, dayaktı. Ancak kurnaz kurt, dayağın kendisine yapılacağını anlayınca korkmuş ve hemen kendini savunmak için söze başlamış. Köylüler ona sormuş:

“Hayvanlarımızı neden yiyorsun? Yazık değil mi fakir fukaraya?”

Kurt önce susmuş, sonra sakin bir şekilde cevap vermiş:

“Ben bir kurdum. Sizin gıdanız ekmekse, benimki de et. Ben de hayatta kalmak için hayvanları yemek zorundayım. Eğer her gün bana bir kilo et getirirseniz, köyünüzün hayvanlarına dokunmam.”

Köylüler çaresiz kabul etmişler. Kurdu dağa bırakmışlar, ona bir yuva yapmışlar ve sırayla ona et götürmeye başlamışlar. Günler, haftalar geçmiş. Ancak bir süre sonra köyde et verecek hayvan kalmamış.

Köylüler bakmış ki bu işin sonu yok, artık kurda et götürmemeye karar vermişler. Kurt, yuvasında bir gün, iki gün beklemiş. Ne gelen var ne giden. Açlıktan gözleri kararmış, kulakları yere düşmüş. En sonunda dayanamamış, dağdan inmiş. Düzlükte bir eşeğin sıpasıyla otladığını görmüş. Açlıktan gözü dönmüş, eşekle sıpasını yemiş.

Akşam vakti eşek sıpasıyla birlikte eve dönmeyince sahibi fark etmiş. Eşeğin olmadığını görünce soluğu köy odasında almış ve köylüler toplanmış. Tekrar kurdu yakalamışlar ve köy odasına getirmişler.

Köylüler kurda sormuş: “Niye yedin eşeği ve sıpasını?”

Kurt başını kaldırmış ve cevap vermiş: “Eğer bana et getirmezseniz, elbette yerim.”

Köylüler şaşırmış: “Ama böyle giderse köyde hiç hayvan kalmayacak! Ne yapacağız biz?”

Kurt alaycı bir şekilde cevap vermiş: “Beni anlamıyorsunuz galiba. Eğer hayvan bulamazsam, sizi de yerim!”

Oda halkı bu sözleri duyunca korkmuş, kimse bir şey diyememiş. Herkes birer birer, yan gözle bile kurda bakmadan, sessizce dışarı çıkmış. Kurt ise kahkahalarla gülmüş. Aslında o da yaptığı şeyden korkmuş, ancak gururuna yediremeyip köy odasından çıkıp kaçmış. Onun nereye gittiğini kimse bilmemiş.

Hakan METİN

2011 yılından bügüne dijital dünya'da projeler üretiyor, bir çok markaya yazılım desteği sağlıyorum. İçerik üretmek ve kendini farklı alanlarda da geliştirmek adına masal kedisi üzerinde içerikler üreterek desteklerinizi bekliyorum.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu