Harika Kemancı Masalı – Grimm Kardeşler Masalları
Bir varmış bir yokmuş. Uzak diyarlarda yaşayan çok yetenekli bir çalgıcı varmış. Güneşli bir günde ormana doğru gidip dolaşmaya karar vermiş. Yoldayken kendi kendine konuşuyormuş: “Her şey güzel hoş da bir arkadaşım eksik. Bu güzel havanın tadı tek başına çıkmıyor.”
Bir süre sonra bir meşe ağacının gövdesine yaslanmış, kemanını çıkarmış ve güzel bir şarkı çalmaya başlamış. Bu güzel ses ağaçların arasında yankılanmaya başlamış ve daha da güzel bir hal almış. Kemancı büyük bir keyifle kemanını çalmaya devam ederken, bu yayılan sesi duyan kurt, kemancıya doğru yaklaşmaya başlamış. Bunu gören kemancı irkilmiş ve ne yapacağını bilememiş. Daha sonra hiç bozuntuya vermeden kemanını çalmaya devam etmiş.
Tam bu sırada kurt ona yaklaşarak, “Ne kadar güzel çalıyorsun, keşke ben de keman çalmayı bilseydim.”
“Aslında oldukça kolay, sana söyleyeceklerimi bir bir dinlersen sen de çalmaya başlayabilirsin,” demiş çalgıcı.
“Tabii seve seve, öğrenmeye hevesli bir çırak gibi ustamı dikkatlice dinleyeceğim o halde. Haydi başlayalım.”
Çalgıcı, kurdun bu isteğini hemen gerçekleştirmek üzere onu da alıp gövdesi yarık olan yaşta bir meşe ağacı aramaya başlamış. Kurda keman çalarken ayaklarını buraya dayamasını tavsiye etmiş. Bu şekilde çok daha kolay olacakmış. Onu tüm dikkatiyle dinleyen kurt, çalgıcının söylediklerini yapmış. Tam havaya girmiş ki, bir anda çalgıcı yerden bir taş alarak, kurdun ayaklarına hızlıca vurmaya başlamış.
Kurt o kadar acı çekmiş ki, kemanı tamamen unutup canının derdine düşmüş. Çalgıcı uzun süre kurdun canını acıttıktan sonra alaycı bir sesle “Sen beni burada bekle bakalım,” demiş ve oradan uzaklaşmış.
Yoluna devam eden çalgıcı yine tek başına kalmış. Bunun farkına varıp, “Keşke karşıma biri çıksa da arkadaşım olsa, tek başına olmak sıkıcı,” diye söylenmeye başlamış. Bir yandan da kemanını çalıyormuş. Kemandan çıkan ses etrafında yankılanıyor, adeta bir ses şenliği yaşanıyormuş. İşte tam bu sırada bu sesi duyup, çalgıcıyı merak eden bir tilki uzaklardan çıkıp gelmiş.
Çalgıcı tilkiyi görür görmez, “Tüh, bu da nereden çıktı şimdi?” diye sessiz bir şekilde mırıldanmış.
Tilki tam bu sırada ona yaklaşarak, “Ne kadar güzel çalıyorsun. Keşke ben de keman çalabilsem. Aslında oldukça kolay. Beni iyi dinle ve dediklerimi yapman yeterli olacak.”
“Tabii, seve seve. Öğrenmeye hevesli bir çırak gibi ustamı dikkatlice dinleyeceğim o halde. Haydi başlayalım.”
Tamam o zaman, haydi beni izle gidiyoruz. Bunun üzerine çalgıcı ve tilki beraber yola çıkmışlar. Yüksek ağaçlarla çevrelenmiş bir patikaya girmişler ve çalgıcı önden tilki arkadan yürümeye devam etmişler.
Bir süre sonra karşılarına yine bir meşe ağacı çıkmış. Çalgıcı meşe ağacının ayak koyulabilecek yükseltisini gösterip, “Haydi bakalım Çelik’i kardeş, sol ön ayağını buraya uzatacaksın böylece keman çalarken sana kolaylık sağlayacak,” demiş. Çalgıcıyı hemen dinleyen tilki sol ayağını ağaca uzatmış. Çalgıcı sağ ayağını da basıp ağacın üstüne çıkmasını söyleyince çok anlam veremese de dediklerini yapmış. Bir de ne görsün, çalgıcı meğerse onun gövdesi yarı kağıca çıkmasına yol açmış ve bir anda hızlıca kollarını ağacın gövdesine bağlayıp onu oraya hapsetmiş. Sonra da alaycı bir gülümsemeyle “Sen beni burada bekle, dönerken ben seni alacağım,” demiş.
Yoluna devam eden çalgıcı oradan uzaklaştıktan sonra yine yalnız hissetmeye başlamış. Canı sıkılmış, kendi kendine mırıldanıyormuş. “Keşke karşıma biri çıksa, tek başına olmak sıkıcı,” diye söylenmeye başlamış. Bir yandan da kemanını çalıyormuş. Seslerin ormanda yankılanmaya başlamasıyla tavşan belirmiş.
Tavşan geliyor ama ben onu istememiştim ki. Tavşan büyük bir heyecanla atılmış. “Ne güzel çalıyorsun öyle. Ben de çalabilsem keşke.”
“Hemen öğrenebilirsin. Benim dediklerimi yap yeter,” demiş çalgıcı.
“Tabi seve seve. Öğrenmeye hevesli bir çırak gibi ustamı dikkatli dinleyeceğim o halde. Haydi başlayalım.”
Tamam o zaman, haydi beni izle gidiyoruz. Çalgıcı ve Tavşan beraber yürürlerken karşılarına yine bir meşarca çıkmış. Çalgıcı bunu görür görmez Tavşan’ın boynuna bir ip geçirmiş ve onu ağacın gövdesine bağlamış. Daha sonra yüksek sesle “Tavşan, şu ağacın etrafında 20 defa dolan da göreyim bakayım,” demiş. Tavşan keman çalmayı öğrenme pahasına çalgıcı ne derse yapmış. 20 defa döndükten sonra bir de bakmış ki gövdeye iyice dolanmış. Daha fazla hareket edemez olmuş. Durum bu olunca da hareket edip ipten kurtulayım derken… İp bir anda boynunu kesivermiş. Çalgıcı bunu görüp hiç tepki vermeden, “Sen beni burada bekle, dönerken ben seni alacağım,” demiş ve oradan uzaklaşmış.
Üç hayvanı da arkasında bırakan çalgıcı keyifli bir şekilde yoluna devam etmiş. O yoldayken olanlar olmuş. Önce kurt kendini kurtarmış, daha sonra tilki, daha sonra ise tavşan. Üç kafadar kendilerini bulundukları yerlere hapsetmeye çalışan çalgıcıyı arayıp bulmaya, ona yaptıklarının hesabını sormaya karar vermişler. Onlar çalgıcının peşinden giderken, çalgıcı tüm bu olanlardan habersiz kemanını çala çala dolaşmaya devam etmiş. Ormanda odun keserken bu sesi duyan bir oduncu hemen sesten etkilenip işini yarım bırakmış ve müziğe doğru koşmuş.
Çalgıcı karşısında bir insan görünce heyecanlanmış. “Sonunda gerçek bir arkadaş çıktı karşıma. Ben vahşi hayvan değil bir insan arıyordum,” demiş. Bu sevinçle kemanını daha da güzel çalmaya başlamış. Oduncu bu ezgilerden büyülenmiş ve büyük bir zekayla kendini müziğe kaptırmış. Tam bu sırada olanları olmuş ve kurt, tilki ve tavşan gelmiş. Oduncu tüm gücüyle eline baltasını alıp çalgıcıya zarar vermeye çalışan hayvanların önüne atılmış. “Sakın ona dokunmaya kalkmayın, yoksa karşınızda beni bulursunuz,” demiş. Bunun üstüne hayvanlar hızlıca ormanın derinliklerine kaçmışlar. Çalgıcı ise oduncunun ona yaptığı iyilik karşılığında saatlerce kemanını çalmaya devam etmiş.